TARİH NEDİR?, TARİH NASIL İLERLER?, NEDEN TARİH?

Bir milletin, büyüklüğü tarihe bıraktığı izlerle belli olur. Geçmişe bırakılan izler, tarihçinin eline tarihi vesika olarak ve ham madde halinde geçer. Onu realitesiyle, her türlü kültür değerleriyle, müşterek vesikalarıyla, çok yönlü olarak değerlendirerek nakış gibi işlemek gerekir. Bu yapılırken yalan ve riya karıştırmadan, menakıpname anlatır gibi hikayelere ve hamasete kaçmadan, gelecek nesillere yalın bir şekilde intikal ettirebilmek için gerekli hüsnüniyete ve ulusal bilince vakıf, millî benliğin yaşamasını isteyen milli meselelerden ve gerçeklerden taviz vermeyecek karakter timsali tarihçilere ihtiyaç duyulmaktadır.

Türk tarihi bir baştan bir başa şanla, şerefle, mertlikle ve insanlıkla yoğrulmuş, kaynamış bir kudret ve kuvvet hamurudur. “Gençlik” bu muhteşem güç ve kudretin temsilcisidir. “Kan”’ın ifadesi ise «vücudu besleyen her cins kuvvet ve kudret unsuru» demektir.

O halde milli benliğin ve millî şuurun yeniden dirilmesi için Türk Dili ve Türk Tarihi konusunda iki büyük devrim yapan Büyük Önder ATATÜRK “EY TÜRK GENCİ MUHTAÇ OLDUĞUN KUDRET DAMARLARINDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR” diyerek mazinin kudret ve kuvvetini Türk gençlerinin asil damarlarına sokarak onu geleceğe akıp giden bir çağlayan yapmaktaki ustalığını bir tek cümle ile ifade edebilmiş yüce dahidir.

Damardaki asil kanda mevcut olan, o büyük millî tarihin kuvveti, eğer tam bir akışla akmamış, nesilleri aydınlatıp besleyerek gelmemişse bu büyük günahın sorumlusu, başta siyasiler olmak üzere 80 yıldır ülkemizde etkin görevlerde bulunanların tamamı olmakla birlikte bu günah aynı zamanda ihanetlerin çemberlerini kıramamış olmak suçuyla hepimizin boynundadır.

TARİH KILIK DEĞİŞTİREREK ANCAK AYNI OLAYLAR YENİDEN SAHNELENEREK İLERLER

Sevgili Okurlar,
Tarih durmaz devam eder bu gün yaşanan veya yaşanacak olaylar önceki nesillerdeki yaşanılanların tekrarı ile ilgili yarım kalmış hesapların devamıdır.


Regis Debray “Tarih kılık değiştirerek ilerler; bir önceki perdenin maskesini takarak sahneye çıkar ve biz oyunun anlamını kavramakta güçlük çekeriz… Oyun çok, sahneler değişik, aktörler gani olduğuna göre, “maske”leri iyi tanımaktan başka yapacak şey kalmıyor.” diyor.

Siz tarihinizi bilmez, tarihini yanlış öğrenir bir hayal ve hamaset dünyasının getirdiği cehaletin rüyasında mutlu bir vaziyette dolaşırken tarihte sizin bilmeniz gereken tecrübelere vakıf olan muarızlarınız sizin yumuşak karnınızı yani hangi darbelerle yere devrileceğinizi iyi bileceği için bir süre sonra meydana getirilecek bir dizi karmaşa ortamında sizi yerle bir edene, vatan topraklarınızı elinizden alana kadar durmayacaktır.


İlkçağlardan zamanımıza kadar, milletlerinin kaderine yön vermiş olan büyük devlet adamlarından hemen hepsinin Tarih ile yakından ilgilendikleri görülmektedir. Hiç şüphe yok ki, bunlar kendi meslekleri için Tarih’ten ders almayı, davranışlarında Tarih’ten faydalanmayı ön planda tutmuş olmalıdırlar.


Tarih’i ve ondan ders almasını bilmeden başarılı bir devlet adamı olmanın, başka bir deyişle Tarih bilmeden tarih yapmanın imkânsızlığına inanmaktadırlar. Ayrıca, bunlar arasında, daha da ileri giderek, doğrudan doğruya tarihsel eserler yazmış olanlar da nadir değildir. Örneğin, eski Roma’nın büyük devlet adamı Julius Caesar ve Prusya kralı Büyük Friedrich, kendi yaptıkları işlerin ve yaşadıkları dönemin tarihini kaleme almışlardır. Amaçları, kendi dönemlerinde yaşanılan olayları gelecek kuşaklara en doğru bir şeklide yansıtmak, olup bitenlerin iç yüzünü bütün çıplaklığı ile açıklamak, aynı zamanda yaptıklarının hesabını vermektir.

TARİH NEDİR?

На изображении может находиться: один или несколько человек

Tarih’in konusuyla ilgili güçlükler, tanımı içinde geçerlidir. Bugüne değin değişik türde Tarih tanımları önerilmiştir. Burada bize düşen görev, Tarih’i kendi çok yönlülüğü içinde kavrayabilmektir; bunun içinde türlü öneriler arasında birbirleriyle azlaşan ya da birbirlerini bütünleyen öğeleri bulup çıkarmak gerekir

Tarih genel olarak, “insanları, toplumları kavim ve milletleri, onların meydana getirdiği olayları zaman ve mekan dilimleri içinde ve sebep-sonuç bağları kurmak suretiyle yazılı belgelere dayandırarak anlatarak inceleyen bir bilim dalı” olarak tarif edildiği gibi, onu “milletlerin kurduğu medeniyetleri, kavim, devlet veya toplumların kendi iç sorunlarını inceleyen müspet bir bilim dalı” anlamındadır.

Tarih, “Önceden görme imkanı vermeyen, fakat daha iyi görmeye yardım eden” (Paul Valery),

“Geleceğin hayallerinin geçmişe karşı gelmek istedikleri zaman bile kendi unsurları içinde, ona bağlı bulunan” (E.Leon),

“Çağdışı olmaktan insanı kurtaran, gününü yaşayan ve geleceğe doğru uzanan değerler içinde insanın yapıcı rol oynamasına yol açan” (Macit Gökberk),

Sadece entellektüel bir alıştırma olmayıp insarnlarda daha başka duygular uyandıran ve bunlardan biri de huşu duygusu olan” (A.Toynbee) ,

“İdeolojik modellerle ve olayları doktrin uğruna dar kalıplar içine sokmayan” (Ö.L.Barkan),

“Olayları müşahede edenlerin bıraktıkları belgelere, kalıntılara dayanarak takip eden” (İ.Kafesoğlu),

“Yeryüzünde çalışıp çabalamış insanları yani dahiler ve kahramanları konu alan” (Thomas Carlyle),

“Geçmiş, hal ve gelecekteki mesleki kabiliyet ve bakış açılarını biraraya getiren” (Fernan Braudel),

“Geçmişten bize ulaşan, günümüzde ortaya çıkan tenkidci ve yorumcu bir anlayışla inceleyen” (Turner),

“Geçmişten ders alarak gelecekteki yolu doğru çizmeyi, okuyucuya ahlaki ve milli duygular aşılamayı yani öğretici (pragmatik) olan bir ilim dalı olarak da tarif eder,

Hollandalı Tarihçe J. HUİZİNGA (1872-1945), Tarih’i “bir kültürün kendi geçmişi için hesap verdiği düşünsel bir biçim” olarak anlamaktadır. “Düşünsel biçim” deyişi, “olan bir şey” in bilinçli bir oluşum olduğunu göstermek içindir. “Hesap vermek”, “eleştirisel araştırma” anlamınadır.

W. BAUER’e göre, “Tarih, yaşamın görünümlerini tasvir etmeye ve bunları doğrudan doğruya duyarak açıklamaya çalışan bilimdir”. Bauer’in 1921 yılında ortaya attığı bu tanım, bugün de Tarih Bilimi’nin ne olduğu konusunda birçok soruyu yanıtlayabilmektedir.
Tarihin babası kabul edilen Heredot tarihin tanımını şöyle yapmaktadır:

“İnsanların yaptıklarının zamanla sönüp gitmemesi, Hellenler ve Barbarların neden birbirlerine karşı savaşlar yaptıklarını bildirmek için yazmaktır.”

Ünlü İngiliz tarihçi E. H. Carr, tarihin tanımını “Tarih doğrulanmış olgular kümesidir” olarak yaparken, Durant “tarih nedir” sorusuna, “geçmişte yaşanmış olaylar veya bunlar hakkındaki belgelerin verileridir” yanıtını vermektedir.

Ünlü tarihçilerden Ariel ve Will Durant’ın tanımına göre tarih “geçmişte meydana gelen olaylar hakkındaki belgelerin verileri”dir.

İbni Haldun, “Var olan şeylerin aslını derin araştırma, gerçeğini anlama, kaynakları ile nedensel açıklamalarını verme, olayların nasıl ve niçin meydana geldiklerinin derin bilgisidir” der.

Tarih ilminin değişmesi, gelişmesi, insan topluluklarının millet haline gelmesi ve milletleri etkileyen büyük olayların, inkılapların, zaferlerin veya felaketlerin meydana gelmesiyle olmuştur. İnsanlık tarihi kadar eski olan Türk tarihin değişmesi,,gelişmesi de Türk milletinin zaman içindeki coğrafya, şekil ve ideallerine bağlı olarak günümüze intikal etmiştir.

TARİHİNİ BİLMEYEN MİLLETLER HAFIZASINI KAYBETMİŞ İNSANLARA BENZER

Sevgili Okurlar,
Tarih, bir toplumun hafızasıdır. Tarihini bilmeyen milletler hafızasını kaybetmiş insanlara benzer. Tarih insanlığın nereden, nereye, nasıl gittiğini, görmesini sağlar. Geçmişten alınan deneyimler yardımıyla, geleceğe güvenli ve doğru ulaşmanın yollarını gösterir. Milletlerin güçlü olması için o milleti meydana getiren fertlerin milli şuur ile yoğrulması gerekir.

Ancak tarihini bilmeyen toplumlar da milli şuur uyanması mümkün olmaz. Özellikle karmaşanın hâkim olduğu devirlerde milli şuurun/ulusal bilincin en önemli öğesi olduğu gibi, bulunduğu topraklara tutunmak ve sorunsuz yaşamak isteyen uluslar için tarihlerini doğru bilmek bir mecburiyet haline gelir.

Bir milleti ayakta tutan üç temel sütun, geçmiş, hal ve gelecektir. Milletin halini yaşayıp idare edici mevkide bulunanlar ve o milletin sağlam geleceğini hazırlamak isteyenler mutlak ve muhakkak mazisini, yani tarihini bütün detaylariyle incelemek, izlemek ve derinleştirmek mecburiyetindedirler.

Geçmiş, hatasıyla, savabıyla bir milletin öz malı, öz değeri ve milli şuurunun şuleleridir. O, tarihin içinden karışımları atan öz ve milli tarihi çıkararak istikbal için temel yapmak milli şuur yaratıcılarının görevidir.

Tarihin konusu olaydır. Ancak, insan eliyle yapılan ve insanlığı ilgilendiren olaylar Tarihin konusunu oluşturur. Tarih; insanlar eliyle oluşan, insanın faaliyetleri sonucunda meydana gelen, geçmişte belli zaman ve yer içinde cereyan eden ve insan ruhunun çeşitli etkiler altındaki tepkilerinden doğan olayları ve sonuçlarını inceler. Başka bir ifade ile tarih, olaylar dizisini değil insan dü-şüncesinin ifadesi olan ve zamanla ortaya çıkan olayları, insanların yönlendirdiği sosyal gelenekleri konu edinir.

Bu bağlamda Tarihin konusu içine insan topluluklarının geçmişten bugüne hayatları ve bu hayat içinde geçirdikleri gelişmeler girer. Topluluk ve toplumların yaşayışları (klan-aşiret-devlet-imparatorluk hâline gelmeleri), siyasal ilişkileri (savaşlar, barışlar, antlaşmalar) ve meydana getirdikleri kültür ve uygarlıklar (askerlik, hukuk, hükümet şekilleri, güzel sanatlar, din, edebiyat, tarım, iktisat ve ticaret, teknoloji…) hep tarihî olaylardır ve Tarihin konusunu oluşturur. Bu açıdan Tarih, insanlığın ortak mirasıdır ve insana has olan her şey Tarihin ilgi alanına girer

На изображении может находиться: один или несколько человек и на улице

TARİH SOSYAL OLAYLARA ÇARE ARAYAN TOPLUM HEKİMLİĞİDİR


Tarih; “İnsan olaylarının bilimidir.’’, “Nereden geliyoruz ve neyiz sorularına cevap veren bilimdir.’’, “Geçmişte yürüdüğümüz uzun yolun hikâyesidir.», “Geçmişte olan olaylar hakkında belgelerin verileridir.», “Beşerin hafızasıdır ve beşer mazisinin ilmidir.»,Zaman içinde insanların ilmidir «vb. birçok tanım daha yapılmıştır. Fakat bütün bu tanımların yanında tarih için kabule dilebilir bu durumda şu özel tanımı yapmak mümkündür:

“Tarih; insan toplulukları ve toplumları arasında yaşayış, kültür ve uygarlık alanında geçmişte meydana gelen olay ve gelişmeleri (olguları) yer ve zaman göstererek, sebep ve sonuçlarını göz önünde tutarak ve belgelere dayanarak bilimsel yöntemler ve bir bütünlük içinde anlatıp tasvir eden bilim dalıdır. ”

Bir olayın hangi gün, ay ve yılda olduğunu gösteren, yani zamanı tayin anlamındadır ki Fransızlar bunu ” Date “ , Al¬manlar “ Datum “ kelimesi ile karşılarlar. Batı dillerinde bizdeki Tarih kelimesini karşılayan kelimeler araştırılmış haber anlamındaki Yunanca Historia kelimesinden gelen kelimelerdir.

14. yy. düşünürlerinden İbn-i Haldun’a göre ise tarih bilimi; «Geçmişi incelemek, olayların meydana geliş ve gelişimini araştırmak; onlar üzerinde düşünerek varlıkların sebep ve illetlerini anlamak» şeklinde tanımlanmakta ve bu şekliyle tarih; sadece geçmişi inceleme bilimi değil, sosyal sorunlara çözüm arayan, bir bakıma toplum hekimliğidir

Almanca’da “Tarih” anlamana gelen “Geschichte” sözcüğü Almanca”geschehen = olmak, olagelmek”ten gelirken, İngilizce’deki “history” yada Fransızca’daki “histoire” sözcükleri kavram açısından daha açıktır. Bu sonuncular Yunanca “Historia = araştırma, bilgi, anlatma” ile “Historein = sormak, bildirmek” sözcüklerinden türemiş, Latince kanalıyla bu dillere geçmiştir. Türkçe’de İlkçağ insanlarını konu edinen öyküler, efsanevi masallar anlamına gelen “esatir” sözcüğü de Arapça üzerinden dilimize girmiş aynı sözcükten başkası değildir. Dilimizdeki “Tarih” sözcüğü ise, Arapça “erh = tarih atmak” tan gelmektedir.

Sevgili Okurlar,
Tarih yazılı belgelerin ortaya çıkışından bu yana geçen süreyi konu edinir. Yazılı belgelerin bulunmadığı zaman ise “tarihöncesi” olarak adlandırılır. İnsanlığın tarihi ile doğanın tarihi aslında iç içe gelişmiştir. Önce dünyanın oluşumu, sonra canlıların oluşumu ve insanların oluşumudur.

İnsanın hem biyolojik, hem de toplumsal oluşumum uzun bir süreyi içerir. Bu oluşumun en son aşaması tarihin konusu olmaktadır. Bu “uygarlık” aşamasıdır. Genel olarak yazılı başlatılan devredir. Ancak insanoğlu tarih çağlarına birdenbire gelmemiştir. Zamanın herhangi bir anında birden bire uygarlaşma söz konusu olmamıştır. Bu aşamaya ulaşabilmek için uzun süre doğayla mücadele eden insanoğlu büyük bir kültürel birikim sahibi olmuştur. Bu birikim uzun gözlemlerin, denemelerin kuşaklar boyu süren bir sonucudur, özüdür.

Günümüz tarih anlayışında, öne çıkmış şahısların ve olayların anlatımının yanında, her türlü sosyal, siyasal ve kültürel faaliyet önem kazanmıştır. Önceleri; tarih yazımında hükümdarlar, savaşlar, doğal afetler, tapınaklar, saraylar ve sanatsal değeri yüksek yapıtlar öne çıkarılıyordu. Günümüzde ise bunlara ek olarak, sıradan insanın ve toplulukların yaşam biçimi ele alınmaya başlanmıştır.

Çağdaş tarihçilikte, sanatsal, kültürel ve ekonomik yönden değeri yüksek olan eserlerin yanında; yanmış bir buğday tanesi ve kırık bir çanak parçası gibi maddi değeri olmayan yaşamı ilgilendiren en küçük ayrıntılar da önem kazanmıştır.

Tarih ilminin değişmesi, gelişmesi, insan topluluklarının millet haline gelmesi ve milletleri etkileyen büyük olayların, inkılâpların, zaferlerin veya felaketlerin meydana gelmesiyle olmuştur. İnsanlık tarihi kadar eski olan Türk tarihin değişmesi, gelişmesi de Türk milletinin zaman içindeki coğrafya, şekil ve ideallerine bağlı olarak günümüze intikal etmiştir.

TARİH, TOPLUMLARIN GELECEĞİNE YÖN VERİR


Tarih sadece geçmiş olayların birikimi olmayıp, bir milletin kökleri, kültürü, manevi, sosyal, ekonomik ve siyasal değerlerinin tümü ve içinde bulunduğu zaman diliminin üstünde oturduğu temeldir. Nasıl ki kökleri kesilen, dalları ve bedeni hırpalanan ağaçlar, kuvvetli çınar bile olsa, yaşayamaz. Mahvolursa, zaman içinde her yönü ve özellikle tarihi tahribata uğrayan milletler de yıkılıp, yok olma sürecine girerler.

Tarih, toplumların bugünkü durumlarını şekillendirdiği kadar, toplumların geleceğine de yön verirler. Onlara ilham kaynağı olur, hedef ve ideallerinin temellerini oluşturur. Diğer taraftan bunun tam aksine, geçmişlerini unutan ve tarihlerine sahip çıkmayan toplumlar solan renkler gibi sönükleşip, yok olmaya yüz tutarlar. Dolayısı ile tarihe sahip çıkmak, geleceğe güvence, içinde yaşanılan günlere de kuvvetli temel sağlamak demektir.

На изображении может находиться: один или несколько человек, небо и на улице

Kişi, ne kadar geçmişe uzanırsa; o kadar ilerisine yön verecek bilgi donanımına ulaşılabilir. Geçmişte yaşananlar; gelecekte yaşanacaklar için, insanlığın ortak bir dene¬yim ve hafıza laboratuarıdır.

Bu sebeple tarihçi, kendi deneyimlerinden başka; insanlığın ortak deneyimleri olan kültürel kalıntılarına gereksinme duyar. Tarihçi kültürel kalıntılara başvururken, tarihçilik yöntemleri içinde, diğer bilimlerin yöntemlerinden ve verilerinden elde ettiklerini sentezleyerek topluma aktarır.
Tarih ilminin değişmesi, gelişmesi, insan topluluklarının millet haline gelmesi ve milletleri etkileyen büyük olayların, inkılapların, zaferlerin veya felaketlerin meydana gelmesiyle olmuştur. İnsanlık tarihi kadar eski olan Türk tarihin değişmesi,,gelişmesi de Türk milletinin zaman içindeki coğrafya, şekil ve ideallerine bağlı olarak günümüze intikal etmiştir.

TARİHİ İYİ BİLEN İNSANLAR MENSUP BULUNDUĞU MİLLETİN MAKUS TARİHİNİ DEĞİŞTİRECEK YOLU BİLİR.


Tarih ve tarihçi sosyal oluşumların nasıl gerçekleştiğini, sosyal yapıların organik terkiplerini ve bu oluşumların nasıl değiştiğini, sosyal eğilim ve gerilimleri, olay ve olguların mahiyetlerini, sebep ve sonuçlarını, zihniyetlerin dinamiğini, İktisadî ve siyasî çatışmaları anlamaya ve açıklamaya çalışır. Aslında tarihî oluşumlar toplumların /sınıfların/milletlerin birbirleriyle İktisadî, siyasî, ilmî-kültürel alanda yaptıkları yarışın bir ürünüdür.

Bu ciddî yarışta kaybeden tarih sahnesinden silinirken kazanan varlığını sürdürür. Şu hâlde tarihin aktörünün insan ve toplumlar olduğunu hiç unutmadan toplumlar arası yarışta başarılı olabilmek için tarihî akışın iyi anlaşılması, kazanan ve kaybedenin neden kazanıp neden kaybettiğinin iyi bilinmesi gerekir. Çünkü kendisi ve toplumuna karşı sorumluluk hisseden insanlar tarihin öznesi olup tarihi şekillendirirler.

Tarih bilinci din duygusu kadar eski olup insanların manevi vasıfları ve medeniyet seviyeleri nispetinde derinleşir. Toplumların iptidai devirlerinde atalarına saygı göstermeleri ve onları kutsamaları veya bu münasebetle “kutsal ata” kültlerinin teşekkülü tarih ve vatan şuurunun bir belirtisini, insani ve milli hislerinin de bir başlangıcını teşkil eder.

Eski devirlerde halk kitlelerine ait efsane, destan ve menkıbeler cemiyetlerin tarih ihtiyacı ile teşekkül ediyor ve onun şuurunu yaratıyordu. Bunlar toplum veya kavimlerin geçmiş zamanlarına ait yaşayış, düşünüş ve inanışlarının akisleri olarak bugün de tarihin inşasında ve eksikliklerini tamamlamakta mühim bir kaynak vazifesini görmekteydi.

Bununla beraber tarih ve efsaneler uzun zaman birbirine karıştırılmıştır. Nitekim eski Yunan ve Avrupa dillerinde kullanılan “Historia” kelimesi menşede hikâye manasına gelmektedir. Toplumların hafızası ve insanlığın tecrübesi mevkiinde bulunan tarih bilinci yaşadıkça, milletlerin şahsiyetlerini geliştirmeye, kültür ve ülkülerini kuvvetlendirmeye hizmet eder.

TARİHİNİ BİLMEYEN MİLLETLER TARİHİNİ BİLENLERİN UYDUSU OLURLAR


Tarih öğrenmek her şeyden önce kişiye yukarda değindiğimiz bilgileri ve düşünme tarzını öğretir. Böylece elde edilen bilgiler ışığında kişi kendi tarihini, insanlığın tarihî tecrübesinin toplamından oluşan dünya tarihi içindeki yerine oturtup bu tecrübeyi günümüz meselelerinin çözümü için yeniden yorumlar ki, buna tarih felsefesi, tarihe bakış açısı diyoruz.

İnsanların, dünya tarihini ve dünya tarihi içinde kendi toplumsal tarihlerini bilip bunu yeniden yorumlamaları sayesinde oluşan tarih felsefesi ve tarih şuuru, o topluma kısa ve uzun vadeli hedeflerini belirlemede daha sağlıklı karar verme yeteneğini kazandırır.

Eğer bir toplum bu bakış açısına ve şuura ulaşamamışsa bu şuura ulaşarak tarihin öznesi olan, tarihi yönlendiren toplumların etkisi altında kalarak tarihin nesnesi olmaktan öteye geçemezler. Şu hâlde fert veya toplum ya da millet olarak tarihin oluşumunda rol üstlenebilmenin yolu geçmişi bilerek buradan bilgi ve düşünce üretmeye, bunları günlük hayata uygulamaya aktarabilmeye ve ısrarlı takipçisi olmaya bağlıdır.

Özetle Tarih biliminin konusu sadece geçmişi incelemekle sınırlı olmadığı gibi aynı zamanda yaşanan tarihin, yani geçmişin yaşanacak günlerin inşası amacıyla yorumlanmak üzere incelenmesidir, anlaşılmasıdır. Tarih kişiye bu bakış açısını sağlar.
Diğer yandan tarih eğitimi kişiye her şeyden önce insanlığın bugün vardığı uygarlık aşamasının geçmişini öğretir.

Kişi bu yoldan uygarlığın tüm toplumların katkısıyla oluşan ve insanlığın ortak malı ve değerler bütünü olduğunu öğrenir ve bu ortak değerlerin yaşatılması konusunda daha saygılı davranabilirler. Bu da kişiyi daha insancıl duygular içinde ve din, dil, ırk gibi ayrılıkları problem hâline getirmeden barış içinde dostça, aynı uygar dünyada yaşamanın mutluluğunu sürdürmeye, geçmiş tecrübelerden yararlanarak daha mutlu bir geleceğe yönelmeye sevk eder.

На изображении может находиться: один или несколько человек

Dahası; bir milletin ferdi olarak kendi geçmişini öğrenen kişi hem milli değerlerini hem milletinin sosyo-ekonomik, sosyal ve toplumsal yapısını öğrenir, hem de giderek bu sayede toplumunun geleceğini yorumlama gücünü kazanır.

Toplum içindeki sorumluluk ve yurttaşlık duygusu pekişir. Böylece kişi bir yandan tanıdığı, değerlerini benimsediği bir topluma mensup olma duygusunu kazanırken diğer yandan diğer millet ve toplumlar karşısında ne saldırgan bir üstünlük ne de aşağılık duygularına yer olmadığını öğrenir.

Tarih öğrenmenin bunlardan bir başka önemi daha vardır ki o da kişiye sağladığı bireysel kazançtır. Daha önce de değindiğimiz üzere tarih bilimi bireye (belki de diğer bilimlerden daha çok) çeşitli olaylar arasında ilişkiler kurarak sonuca varma yeteneği sağlar.

Tarih “tüme varımcı» bilimsel yönüyle bireye bilimsel akıl yürütme yeteneği kazandırır. Böylece kişi; tutucu ve bilime aykırı bir düşünme biçimi yerine ileriye dönük, güncel olayları geniş bir açıdan değerlendi-ren, toplumun diyalektiğini anlayan bir düşünme biçimini benimser. Bu da bireyin, olayları dar kalıplar içinde ve kişisel hesaplar çerçevesinde değil daha geniş çerçevede ve toplumunun ve çağının görüş açısından yorumlayarak toplum ve çağı ile uyumlu hale gelmesini sağlar.

METE HAN’DAN BAŞLATILAN BİR TARİH ANLAYIŞI TÜRK TARİHİNE İHANET MANASINDADIR


Tarihini bilmeyen ve Tarih bilinci taşımayan milletlerin yükselmeleri veya millet vasfını muhafaza etmeleri mümkün değildir. Tarihi ile irtibatları kesilen veya gerçek tarihlerini tüm yönleriyle bilmekten ve kavramaktan yoksun hale getirilmiş milletler yıkımın eşiğine gelmiş durumdadırlar. Uygarlığın gelişmesinde, milletlerin varlığını sürdürmesinde bu kadar önemli olan tarih, medeniyetin yükselmesi ile ölçüt olarak ilerler ve milletlerin istikbalini hazırlamakta yardımcı olur.

Bu sebeple tarih kültürü ve şuuru cemiyetlerin idareci ve seçkinleri için rehberlik vazifesi görür. Nitekim son iki yüz yıldır milletlerin uygarlık düzeylerini tarih araştırmalarındaki gayret ve kabiliyetlerine göre tayin etmek mümkündür. Ne yazık ki son buzul çağından bu yana dünya tarihinin üçte ikisini kapsayan Kurulan tüm uygarlıkların yaratıcısı veya teşvikçisi olan Büyük Türk milletinin varisleri olan milletimiz, tarihini bilmemekte veya öğrenememektedir.

Damarındaki asil kanın idrakiyle, Tarih bilincine sahip olmaya çalışan gençlerimiz ise hamasi veya yanlış tarih öğrenmektedir.
15.000 yıldır Hem Anadolu’da Hem de Asya’da Hakim unsur olarak yaşıyoruz. Asya ve Ön Asya’da yaşayan Türklerin Avrupa’ya hatta Amerika kıt’asına göç ederek oluşturduğu medeniyet ve yaşamlar tarihin konusu halindedir.

Anadolu’da binlerce yıldır hüküm sürmüş Hatti’ler ve devamı olan Hititler, Hurriler, Mittaniler, Urartular, İstikler, Kimmerler, Türk Kavim Devletleridir. Son 2000 yıllık tarihimize bakacak olursak Anadolu’da yine Türk Boy ve budunlarını ve Kavim Devletlerini görürüz.
Milliyetçi tarihçilerimizin çoğu bile onbeş bin yıllık tarihimizi ve bu tarihte kurduğumuz onlarca büyük medeniyeti reddederek Mete Han’dan başlayan bir tarih ile kendine yol aramaya çalışmakta bu kadar kısa bir tarihin içerisinde bile Türk kavim ve milletler, “Hint Avrupalı” veya “Moğol” denilerek reddedilmektedir.

İslamiyet Öncesi Türk Tarihi

Hâlbuki tarihimizi yerli yerine oturtmak tarihte yer almış Türk Milletinin üyesi olan tüm uygarlıkların, boyların, budunların, kavimlerin, kavim devletlerin tarihini çok iyi bilmek tarihimizin her sayfasına, her satırına vatan toprağına sahip çıkarcasına sahip çıkmak hepimizin ana görevimizdir. Tüm uluslar olmayan tarihlerini yaratma peşindeyken bize ait olan tarihimize sahip çıkmamamızın hiçbir izahı olamaz.

Biz tarihimize sahip çıkmazsak başkaları bizim tarihimize sahip çıkar ve bize ait tarih üzerinden Türklere ait bu günkü topraklardan hak talep eder.

“İBRET ALINSAYDI TARİH TEKERRÜR MÜ EDERDİ?” MEHMET AKİF


Tarihi çok iyi bir şekilde bilmeden bu günü anlamak mümkün değildir.

Nitekim Mehmet Akif Ersoy Safahat 7. Kitapta :
“Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
«Tarih»i «tekerrür» diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” derken

Nasıl insanın bir mazisi var ve o insanı tanımanın ve ne yapacağını kestirmenin yolu o kişinin geçmişini tanımakla mümkün olursa milletleri tanımanın ve ne yapacaklarını bilmenin yolu da tarih bilmekle mümkün olur. Tarih bir milletin hafızasıdır. Tarihini bilmeyen milletlerin başarılı olması ve başarılı politikalar meydana getirmesi mümkün değildir.

Nitekim, yüzbinlerce insan ölerek harp kazanılır, dört, beş tane devlet adamı, sulh masasına oturup görüşür ve bir muahede imza ederler. Tarih bilmeyen, millî benlik ve Ulusal bilince sahip olmayan, siyasetçiler günün icabını kurtarmak için imza ettikleri ahitnameler zamanında zafer gibi görünse dahi ileride yeni bir harbin tohumu ve yeni yeni problemlerin beşiği olduğu daima rastlanan bir olaydır.

Churcihill “Ne kadar geriye gider geride yaşanılanları ne kadar iyi öğrenirseniz o kadar ileriyi görürsünüz” demektedir. Atatürk’ün başarılı olmasının sebeplerinden birisi cephelerde geçen 20 yılının boş vakitlerini tarih okuyarak geçirmesi Sadece Osmanlı Tarihini değil cephelerde savaştığımız emperyalist devletlerin tarihlerini iyi bilerek onlarla ilgili doğru tahliller yapabilmesi doğru kararlar alabilmesidir.

DÜNKÜ DEVŞİRMELERİN BU GÜNKÜ VERSİYONLARI


Türk milletinin gerçek tarihinin öğrenilmesine engel olanlar Türk Milletinin müstemleke olması için çalışan yerli işbirlikçiler veya yerli işbirlikçilere hizmet eden gafillerdir.
Atatürk’ün ebediyete intikalinden itibaren geçen 82 yıl içerisinde Türkiye’yi yönetenler Türk Milletini içeride ve dışarıda kuşatılmayla neticelenecek bir dizi olayla baş başa bırakacak imzalar atmış her atılan imza ile birlikte Cumhuriyetin kazanımları birer birer kaybedilmiştir.

Bu gün bu yanlışlar halen devam etmektedir. Bu gün yaşadığımız tüm siyasi sorunların temelinde tarih bilgisine sahip olmayışımız yatmaktadır. Eğer bugün milletçe gerçek tarihimizi bilseydik 80 yıldır ülkemize sahip çıkar dünkü devşirmelerin bugünkü versiyonu olan Türk düşmanı siyasileri, bürokratları tepelerimize getirmezdik

Bakınız Atatürk dönemi Adalet Bakanlarından Mahmut Esat Bozkurt:
“Tarih diyor ki;

«Devlet işlerinin başına, devletin kurucusu olan kavimden başkaları geçince o devlet inkıraz bulur. Yani millet istiklalini kaybeder. Misal mi istersiniz?


İşte Osmanlı’lar.
Yeni Türk Cumhuriyeti’nin devlet işleri başında, mutlaka Türkler bulunacaktır. Türk’ten başkasına inanmayacağız.” Diyordu.

Bilinmeyen Yönleriyle Büyük Türk Tarihi - Kozmosun Genetiği


Bu Göktürklerden bu yana 1200 yıllık Türk tarihinin aynı zamanda bir özeti olmasına rağmen biz bu tecrübeden ne kadar istifade edebildik? Halen istifade edebiliyor muyuz?

MİLLİ ŞUURUN DAYANAĞI MİLLETİN GERÇEK TARİHİDİR


Her birimiz bilinçaltımızda, genetiğimizde binlerce yıllık tarihimizin ve kültür değerlerimizin mirasını taşıyoruz. Ulusal Bilinç kaybı yaşayan, sosyal ve siyasi bunalımların içerisinde kendisini yokluk ve karmaşadan kurtaramayan milletlerin kurtuluşu için öncelikle Milletleşmenin gerçekleşerek Ulusal bütünlüğün sağlanması Ulusal Bilincin/milli Şuurun milletçe idraki ile mümkün olur. Milli şuurun en önemli dayanağı ise milletin gerçek tarihidir.

Gerçek tarihini öğrenemeyen milletlerde bilinçaltı harekete geçemeyeceği için ulusal bilinç yeteri kadar uyanmaz.


Tarihimizi iyi bilirsek bugüne kadar yapılan hataları daha iyi değerlendirme fırsatımız olur. Böylece gelecek nesillerin Ulusal Bilinç-Milli Şuur düzeyinin yükselmesine katkı sağlayabilir, onların Yüksek bir Türklük şuuruyla yeniden ayağa kalkmasına vesile olabiliriz.

Değerli Arkadaşlarım, paylaşımlarımızı “ulusal bilinç düzeyinin yükselmesi ve gerçek bir uyanışa vesile olması” umuduyla yazıyoruz. Daha çok paylaşarak okunmasına vesile olursanız çok memnun olurum. Gelecek yazımızda “Osmanlı’da Tarih anlayışını” anlatacağız.


Görüşmek dileğiyle Sevgiler Saygılar Selamlar.

02.HAZİRAN 2020 saat 02.45

TANER ÜNAL

Bu xəbəri paylaşın: