BU GÜN CUMHURİYET YIKICILIĞININ SİMGESİ OLARAK DUVARLARA ASILAN OSMANLI ARMASI İLE SİMGELEŞTİRİLEN “OSMANLICILIK”, BUNDAN 120 YIL ÖNCE “HÜRRİYET, EŞİTLİK, KARDEŞLİK, ADALET” SLOGANI İLE BAŞLAYAN BİR HAREKETE DÖNÜŞMÜŞ VE OSMANLI DEVLETİ PARAMPARÇA OLMUŞTU.
İBRETLE OKUYUNUZ PAYLAŞARAK OKUTUNUZ…
Değerli Arkadaşlarım,
“Osmanlıcılık” konusunu paylaştığımız bir önceki yazımıza ilgi gösteren tüm arkadaşlarımıza teşekkür ederim. Konuyla ilgili çok sayıda soru geldi. Madem konuya başladık “Osmanlıcılık” iddiasıyla başlayan hareketin tarihte ki durumunu anlatalım ve yorumlarımızla da sorulara cevap verelim istedik. Bu sebeple “Devşirmeler” ile ilgili devam çalışmamızı bir sonraki paylaşımımıza bıraktık.
Osmanlıcılık bize hiçte yabancı değil. “Osmanlıcılık” bezirganları, 108 yıl önce de Osmanlı Devletinin paramparça olmasıyla biten “Osmanlıcılık” faaliyetlerinden habersiz olmalılar.
«Osmanlılık/Osmanlıcılık» Osmanlı’nın son döneminde -tıpkı bu gün olduğu gibi- Batı’nın maşaları tarafından gündeme getirildi. Bölünüp parçalanmayı çoklu yapıyı vadeden ‘Prens Sabahattin gibi çok sayıda gayrı Türk unsurlar sayesinde 2 Osmanlıcılığın sembol hale gelmiş sloganları ile propagandası yapıldı.
«Hürriyet», «Hürriyet» çığlıkları ve afişleriyle yapılan gösterilerde herke mutluydu Artık Hürriyet gelmişti.. Bir süre sonra bu Hürriyet’in ne olduğu anlaşılacaktı.

3 Temmuz 1908 günü Kolağası Resneli Niyazi Bey, 200 asker ve onlara katılan 200 siville birlikte Saray’a karşı isyan bayrağını açarak Makedonya’da dağa çıktı. Onu emrindeki taburuyla birlikte Eyüp Sabri Bey ve Enver Bey (Paşa) izledi. Saraya telgraf çekilip taleplerinin Kanun-i Esasî’nin ilanı ve Meclis’in açılması olduğu bildirildi. Manastır’da kentin sokaklarına bildiriler yapıştırılarak isyanın başladığı halka duyuruldu. İsyanı bastırması için büyük bir kuvvetle Makedonya’ya gönderilen Şemsi Paşa Manastır şehrine adım attığı gibi İttihatçı fedailer tarafından öldürüldü. Balkanlarda kendisine bağlı bir askeri güç bulamayan Abdülhamit Anadolu’dan topladığı 18.000 kişilik orduyu Makedonya’ya doğru yola çıkardı. Ancak bu ordu da yapılan propaganda neticesinde Selanik’e gelene kadar meşrutiyetçi saflara geçti. Artık Abdülhamit Balkanlara gönderecek tek bir kişi bile bulamazken, dağdakilerin sayısı binlerle ifade ediliyordu.
Daha düne kadar birbirleriyle savaşan Türk askerleri ile Sırp, Bulgar veya Makedon çeteciler şimdi meşrutiyet için birlikte mücadele vermekteydi. Meşrutiyetin tüm sorunları çözeceği, ülkeye barışı ve birliği getireceği inancı onları birleştirmişti. İttihatçılara katılan gayrimüslim çeteciler arasında çok ilginç simalara rastlayabiliriz.
Osmanlı devrimcileri, Fransız Devrimi’nden aldıkları sloganları Meşrutiyet Devriminin sloganı yapmışlardı. Üç kavrama kendi medeniyetlerinin yücelttiği bir kavramı daha eklemiş ve devrimin şiarı yapmışlardı.
“Hürriyet, Eşitlik, Kardeşlik, Adalet” sloganı ile dağdan inen devrimciler de sokaklara dökülmüş coşkulu halk tarafından bu sloganlar ile karşılanmıştı!
Osmanlı ülkesinin her yerinde, köylere varıncaya kadar kutlamalar şenlikler, günlerce devam etti. Rumeli ve Anadolu’daki tüm Osmanlı halkı Müslümanı ve gayrimüslimi hep birlikte verdikleri mücadele ile kazandıkları hürriyeti yine birlikte kutladılar.
Halbuki II.Meşrutiyet’in Osmanlılık/Osmanlıcılık siyasası gerçek anlamda büyük bir bozgunla sonuçlanmıştı! Bozguna giden yolda ilk gelişme de, yapılan seçimler sırasında görülmüş, bunu meclisteki gelişmeler izlemişti!
Osmanlı Hıristiyanları, kendilerine eskiden beri kendi toplumları çerçevesinde yapılan seçimler nedeniyle de belli bir oy kullanma disiplini elde ettiklerinden seçimlere katılma oranı yüksek oldu ve oylarını da bölmediler.
Özellikle Rumlar hileli yollara başvurmaktan da kaçınmadılar. Bu gibi durumlara engel olunmak istenince de Rum Patriği hükümete başvurarak buna karşı çıktı. Üstelik 22 Kasım 1908 günü sayıları 20.000’e yaklaşan bir Rum kalabalığı, seçimlerde baskı yapıldığını ve seçimlere katılmalarının engellendiğini öne sürerek Beyoğlu’nda ve Bab-ı âli’de gösteriler yaptı. Ayrıca, yürüttükleri propaganda ile Rumcanın da resmi devlet dili olması gerektiğini öne sürüyorlardı.

17 Aralık 1908 günlü The Times gazetesi ise,“Eğer özgür esçimler yapılırsa, Osmanlı parlamentosu, geniş ölçüde bir Hıristiyan parlamento durumuna kolaylıkla gidebilir” diye yazıyordu.
Ege’de de sayıları 30.000’e yaklaşan Rum köylüsü seçimlerin özgürce yapılmadığı gerekçesiyle İzmir üzerine yürüdü. Bunun üzerine Rumlar bir mebusluk daha aldılar. Aynı durum İstanbul’da da görüldü. Rumlar, dükkânlarını kapattılar, kiliseleri sürekli çan çaldı ve gösteriler şiddet eylemlerine dönüşmeye başladı.
Hıristiyanlara ait okulların devletçe denetlenmesi sorunu üzerine bir Rum mebusun sarf ettiği şu sözler, Rumların Osmanlı Devleti içindeki durumunu başka kanıta gerek kalmayacak bir biçimde belirleyecektir;
“Biz zaten kabil olduğu kadar, muktedir bulunduğumuz derece hükümetin karar-ı mezkuruna karşı ref’i seda-yı itiraz eyledik. Fakat bununla da iktifa etmeyeceğiz. Hükümet tedrisat-ı taliyeye müteallik olup bizim imtiyazat ve serbeti-i tedrisimizi tahdit eden lahiya-yı kanuneyi Meclis-i Mebusan’a tevdi eder etmez daha şiddetle itiraz edeceğiz ve nihayetde devr-i sabıkta bile imtiyazatımızın duçar olmadığı bu tecavüzata şahit olmaktan ise içtima salonunu terketmeği daha muvaffık bulacağız.”
Aynı konuda Patrik III.Yuvakim, bir gazeteye verdiği demeçte şunları söşlüyordu: “… şimdi millet-i Hıristiyanenin ilga-yı imtiyazatından bahsetmek fikri siyasiyata mugayir ve hatta Mucib-i tehlike olur. Patrikhane imtiyazatı zannolunduğu kadar çabuk ilga edilmeyecektir. Biz imtiyazatı reisi bulunduğumuz cemaatte beraber ölünceye kadar müdafaa edeceğiz”.

Seçim sırasında ülkenin dirlik ve düzenliği alt üst oldu. “Hürriyet” diye bağıran azınlıklar, bir yandan gösterilerine devam ederken diğer taraftan fazla sandalye alabilmek için pis entrikalara giriştiler. Mesela Rum milletvekilleri, Fener Patriğinden ve Atina’dan talimat alıyorlardı.Rumca gazeteler, imparatorlukta 6,5 milyon Rum olduğunu iddia ederek, fazla sandalye istiyorlardı. Seçim sonrası Ülkenin her tarafında açılan seçim büroları azınlıkların kendi devletlerini kurma çalışmalarının merkezleri olarak faaliyet gösteriyordu.
Seçim sonucunda meclisteki 275 milletvekilinin ancak 140’ı Türk idi. Araplar 60 (1’i Hıristiyan). Arnavutlar 25 (bir kaçı Hıristiyan), Kürdler 2; Gayri Müslimlerden ise Rumlar 23, Ermenîler 12, Yahûdîler 5, Bulgarlar 4, Sırplar 3, Ulahlar (Romen) 1 milletvekili çıkardılar. İlk celseden itibaren milletvekilleri, Yeni Osmanlıcıların beklediklerinin aksine, devleti değil, mensup oldukları ırklarını savundular. Yeni Osmanlıcıların meclisi Osmanlı Devletinin Meclisi olarak değil, yabancı gözlemcilerin ve Ajanların cirit attığı, kendini artık Osmanlı kabul etmeyen milletvekillerinin Osmanlıyı parçalama planları yaptığı bir Meclis haline gelmişti.
Seçimden kısa bir süre sonra Bulgaristan prensliği, Bâb-ı Âlî’ye, tek taraflı olarak, Osmanlı imparatorluğundan ayrıldığını ve krallık ilân ettiğini bildirdi. Ayni gün (5.10.1908) Avusturya Macaristan, Osmanlı adına yönettiği Bosnar Hersek eyaletini ilhak ettiğini, çifte monarşinin müşterek idaresinde kalacağını, yani Avusturya imparatorluğu veya Macaristan krallığı otonom monarşilerinden birine katılmayıp her ikisi tarafından birden yönetileceğini tebliğ etti. Ertesi gün (6 ekim) Girit eyalet meclisi, Osmanlı’dan ayrılıp Yunanistan’a katıldığını açıkladı.
Girit bir süre Yunanistan’a katılmadı. Halk bu kayıplara çok üzüldü. Ancak karşı koyacak ne bir devlet ne bir meclis kalmamıştı. Halk tepki olarak Avusturya mallarına boykot yaptı. «Girit bizim canımız, feda olsun kanımız» marşları söyleniyordu.. 19.yy.’da Kıbrıs ve Girit’te Yunanistan ve Sırbistan’da yapılan Türk katliamları yeniden arttı.
O gün bile halk tarafından ne olduğu pek anlaşılamayan «Hürriyet» nidalarıyla gerçekleşen «Osmanlıcılık» hareketinin başarısı Osmanlı’nın parçalanması milyonlarca Türk’ün katledilmesiyle sonuçlandı.
Sevgili Okular,
Bakınız Talat Paşa anılarında neler anlatıyor: “Bir müddet sonra Vanı Ruslar veya daha doğrusu Ermeni gönüllü çeteleri tarafından işgal edildi. Bu çetelerin Taşnak komitesinin, Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda da aza bulunan iki reisi olan Pastırmacıyan ve Papazyan’ın emri altında oldukları sonradan öğrenildi”.

Celal Bayar Bende Yazdım isimli eserinde dışişleri bakanımızın ihanetini bakınız nasılh anlatıyor: “Türkiye Büyük Millet Meclisi beni Lausanne Sulh Konferansına iktisat müşaviri seçmişti. Noradonkyan Efendinin içinde bulunduğu heyet, yeniden memleketimiz aleyihine Ermeni Dâvasını yürütmek için konferans nezdinde teşebbüste bulunmak üzere Lozan’a gelmişlerdi.”
Balkan Savaşı, Hıristiyanları devlete bağlamaya kalkışmanın ne boş bir rüya olduğunu gösterdi. Üstelik savaşın sonunda Osmanlı Devletinin Hıristiyanların yoğun olarak üzerinde yaşadıkları toprakları büyük acılar yaşayarak kaybetti.Osmanlıcılık idealleri Bu siyasasının bugün bize belki de gülünç gelebilecek sonucu, Osmanlı meclisinde Arapların tam 84 mebus bulundurmaları oldu!
Osmanlı yöneticilerinin aklına Türklerin tam 300 yıl İslamiyeti kabul etmemek için direndikleri, daha doğrusu din maskesi altında yurtlarına saldıran Araplara karşı can, namus ve ırzlarını korumak için savaştıkları hiç gelmiyordu. Sonraki dönemde Türk komutanların Arapları yönettikleri, Osmanlı hükümdarlarının Arap ülkelerini fethettikleri, Yavuz’un hilafeti Araplardan koparıp aldığı unutulmuştu. İngiliz emperyalizminin Ortadoğu’da ancak Arapları güdümüne alarak egemen olmak peşinde olduğu da her halde önemsenmiyordu. Osmanlı Devletinin yanlış siyasasının sonucu, Anadolu’nun Türk çocukları “kutsal” toprakları Hıristiyanlara karşı savunurken, Müslüman Arapların o Hıristiyan orduların safında yer alarak Türk askerini sırtından hançerlemek olacaktı…
Arapların Osmanlı’ya ne gözle baktıklarını Arap İhtilal Cemiyeti’nce yayınlanmış olan şu bildiri belgeleyecektir.
“(Osmanlı İmparatorluğunun) müdafaası için ırzınız mubah, kadınlarınızın namusu hetk (kirletilmekte), çocuklarınızın yetim, evleriniz harap edilmektedir. Paralarınız İstanbul köşklerine, içkilere, musikilere sarf ve gençleriniz Arap kardeşlerinizi öldürmek için Yemen’e, Kerek’e, Havran’a sevk olunmaktadır.

Türkler emrettiği vakit kardeşinizi öldürüyorsunuz ve Ermenilerin yaptığı gibi ve yapmakta olduğu gibi hukuk ve unsurunuzun şerefini muhafaza uğrunda kan dökmüyorsunuz. Bilmiyor musunuz ki, ceset kana boyanmadıkça şeref ezadan kurtulamaz. Hürriyet ve İstiklali olmayan ve ırz ve şeref ve servetsiz sönen hayatın manası nedir? Bununla beraber Osmanlı bayrağından size ne şeref ve menfaat var?
Ey Araplar kalkınız. Ey kahtaniler kılıçlarınızı kınından çıkarınız, şahsınıza, cinsinize, lisanınıza düşmanlık gösterenleri ve sizi tahkir edenleri memleketimizden temizleyiniz.”
Evet 400 yıl sure alayları ile beslediğimiz Kavm-i Necip diye yüzyıllardır saraylar tahsis ederek oturttuğumuz milletvekili bakan hatta başbakan yaptığımız Araplar…

Araplar Osmanlı’nın yanında olmak için 100.000 Altın aldılar. Yaşanılan tüm zorluklara rağmen bu altınlar kendilerine teslim edildi. Türklerin korumak kurtarmak için gittiği Araplar düşmanımız İngilizlerden 150.000 Altın daha alarak onların safına geçtiler Türkleri arkadan vurdular karınlarında altın aradılar. Bir milyon’a yakın Türk askeri bilmediği bu yerlerden geri dönemedi. Birliği kalmadığı için te kendi başına Anadolu’ya ulaşmaya çalışanlar bile merhametsizce işkence ile öldürüldü.
İşte Osmanlıcılık hayallerinin ve siyasilerin ağızlarına sakız yaptığı ve hamasetten başka bir özelliği bulunmayan hedeflerin geçmişteki acı tablosu.. Yüzyıllarca koynumuzda beslediğimiz yılanlarla yeniden birlikte olduğumuzda daha büyük bir ülkemi olacağız?
Dün olduğu gibi bu günde ülkemizin bölünmesini isteyen haçlılar bize, dünyada olmayan ve Osmanlı’nın ayrışmasına sebep olan “Osmanlıcılık” yoluyla Türk devletini kısa sürede paramparça etmeyi umuyorlar.
Bizim Osmanlıcılar da Haçlıların olmayan himmetine sığınarak, onların projeleriyle şan ve şerefe ulaşma umuduyla yola çıkıyorlar!
Milletçe Tarih bilgisinden yoksun olduğumuz için Batı’nın aynı yerimizden ikinci bir defa daha vurup yere sermesine kucak açıyoruz..
Sevgili Okurlar,
Prof. Dr. Halil İnalcık bile vefatından önce “Biz Osmanlı değiliz. Osmanlı azınlıkların üzerindeydi. Aynı şeyi biz yapalım olamaz. Milli bir devletiz. O bir imparatorluktu. Sultanın hâkimiyetini kim tanırsa, tebaası oluyordu. Bu bir bunalım yaratır bu durum çok kötü neticeler verebilir” diye uyardı ancak tarihimizi bilmeyen milli değerlerimizden uzaklaşmayı günün modası kabul eden çıkarları için Ankaraspor’un adını bile Osmanlıspor yapanlar ne kadar büyük felaketlere yol açtıklarını acaba biliyorlar mıydı?
Cumhuriyetle milli devlete, milli kimliğe ve milletleşmeye geçmek bir dayatma değil; Osmanlıyı kuran asli unsurun — Büyük Türk milletinin — iradesine saygıdır. Burası Türk yurdudur. Bu gün Türk milletinin yarısına yakını Cemaat Tarikat Sözde İslamcılık, Menfaatçilik eyyamcılık Etnik bölücülük vd yollarla Mankurtlaştırılmış olabilir.
Bu işin neticesinde düşmanın Irakta olduğu gibi kapıları çalacağı anlaşılınca millet uyanacak Türk varlığına yönelik tüm saldırıları silip süpürecektir. Bizim mücadelemiz işin oralara varmaması milletimizin büyük zararlar gördüğü bu uykudan tez elden uyanmasıdır.
Sevgili Okurlar,
İnsanların en büyük aldanması kendi kendini aldatmasıdır. Gözler öylesine kör olmuştu ki Yeni Osmanlıcılık masalını AKP’nin önüne koyan Batı , Afganistan’da Pakistan’da, Irak’ta, Filistin’de, Lübnan’da, Kıbrıs’ta, Azerbaycan’da, Bosna-Hersek’te oluk oluk kan akıtan Batı değil miydi? Ellerinde haritalar, Türkiye’nin de dahil olduğu Orta Doğu’nun haritasını yeniden çizmeye yeltenen Batı değil miydi?
Yeni Osmanlıcılık Batı’nın AKP iktidarının önüne attığı yemdir. Haçlıların olmayan himmetine sığınarak, onların projeleriyle şan ve şerefe ulaşılamayacağına göre, oyun bellidir.
Bilhassa son 10 yıldır defalarca ifade edildiği şekilde Türksüz bir Anayasa yapılarak büyüyeceğimiz iddiasıyla milletimiz aldatılıyor.
“Milli (bir millete ait) ve üniter devlet yapısı, artık dar geliyor, büyümemizi önlüyor. Dünyada federasyonlar devri başlamıştır. Büyümek için çağa ayak uydurmalıyız.»deniliyor…
Halbuki “Yeni Osmanlıcılık” “Anadolu Federasyonu” gibi cilalı sözlerin arkasında büyüme değil paramparça olma Türk Milletini sonu gelmeyecek büyük bir soykırım ile karşı karşıya bırakma vardır.
Stratejik derinlik(aslında bataklık) mucitleri «terör örgütü ile Türkiye sınırları içinde, Barzani ve Suriye’den birer parçanın katılması ile dışarıdan hatta diğer ülkelerden hizip grupları ile birleşebilir, ” federasyon “olur büyürüz.”diyorlardı.
Biz bunun bir büyüme değil küçülme olduğunu defalarca dillendirdik. “Bu politikalar iflas etti dönüldü”demeyin, diyenlere inanmayın bu siyasi tabloda ne olacağı yarın neye uyanacağımız hiç belli olmaz!
Altı yıl önce meclisten çıkarılan tezkere ile Peşmerge görüntüsü altında PKK’lılar Türkiye üzerinden Türk Askerinin korumasında PKK’lıların gösterileri arasında Kobaniye geçirildi. Bu gün bu eylemin siyasi sorumluları» Kobaniye geçişin İstiklalimize gölge düşüren bir kırılma olduğunu bunun sorumlusunun da Davutoğlu ve ekibi olduğunu» söylüyorlar. Halbuki mecliste el kaldıran tüm siyasiler sınırımıza dayanan ABD ve PKK kuvvetlerinin ve ABD’nin sınırlarımıza yığdığı 70.000 tırdan fazla silahın sorumlusudur.
Federasyonlarda, federe devletler de aynı millete mensup olduğundan, milli devlet yapısı devam eder. Ama şu an yapılmak istenildiği gibi, ayrı milletler veya etnisitelere haklar vererek veya yeni devletleri aynı çatı altında topladığınızda oluşacak devlete «Fedarasyon» değil “Çok milletli» veya «çok ortaklı devlet” denir.
Bu bir Egemenlik paylaşımımı olur. Geçen yazımızda anlattığımız ve duvarlara asılan İngiliz yapımı Osmanlı Armasını astıran siyasiler “Osmanlıcılık” masallarıyla Türk Milletinin Cumhuriyetin kurucusu sıfatıyla kazandığı egemenlik haklarını sessiz sedasız PKK’ya devredilmek istenmektedir. Hadrisenin aslı esasi kısaca budur.

Egemenlik paylaşıldığında, tarihte ve zamanımızda yaşananlar göstermektedir ki, iç savaş kaçınılmaz hale gelir. Günümüzde, bunun küçük bir örneği Irak’ta yaşanmaktadır.
Egemenlik paylaşımı demek tarihteki bütün Türk devletlerinin yerini (dış destek sağlaması sebebiyle) egemenliği paylaştığı devlete terk ederek tarihten silinmesi demektir. Bunun demokrasi ile özgürlük ile alakası yoktur. Bu en az 70 milyon Yörük ve Türkmen ile vd Türk unsurlarların katledileceği ve Anadolu’dan sürüleceği bir dönemin başlamasıdır. Tarihte bunun örneği Onlarca büyük Türk Devleti ve Türk Cihan Devleti vardır.

Sevgili Okurlar,
Büyüme işine gelince, Türkiye Cumhuriyeti’ne PKK, Barzani ve diğerleri ortak olursa nasıl büyümüş olacağız?
Biz onlara değil, onlar bizim devletimize ortak olmaktadır. Yani sizin evinize komşularınız ortak olursa, siz büyümüş olur musunuz?
Yeni Irak’ı yeni anayasa ile şekillendirenler ‘Yeni Türkiye’yi de yeni anayasa ile dönüştürecekler. Son olarak da “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Gerçekleştirilmesi” yasa teklifi ile Hukuk Devleti tahrip edilecek, Cumhurbaşkanlığı seçiminde terör örgütüne ve teröriste adeta rüşvet verilecektir. Bu yasa teklifi teröriste özgürlük ve yeni imtiyazlar vermektedir. Daha önce terör örgütü ve terörist ile pazarlık yapanlar ve muhabbet kuran şereflilerin(!) suçlu konumdan kurtarılma çabaları da vardır.

Türkiye’yi sözde müttefik ve Batı’ya göre şekillendirmeye çalışanlar, önlerine çıkan her engeli kaldırmakta ve adeta bir yol temizliği yapar gibi rejimi tanınmaz hale getirmekte ve dönüştürmektedirler. Bu dönüştürme işleminde 1923 Türkiye’si yerine 1920’lere dönülmek istenmektedir. 1920 felsefesi diye ortada dolaşanlar, Milli Mücadele ve onun tacı olan Cumhuriyetle kavgalıdırlar. 1920’de din birliği ve Osmanlı dolayısıyla bir araya gelindiğini ileri sürüp daha sonra bu çizgiden ayrıldığımızı iddia edenler, hangi Osmanlı’nın 1920’de ayakta kalabildiğini düşünebiliyorlar? Irak’ta önüne gelen, Türkmen kanı akıtırken bizim dışımızdakiler neden mensup oldukları aynı ümmetten habersizler?
İzmir’i ve Anadolu’yu kurtarmayıp Yunanlılarla paylaşsaydık, Ege’nin iki yakasını barışta birleştirseydik(!) hiçbir zaman kardeşliği düşünmemiş Yunanla kardeş olsaydık; bazılarına göre bu işten kârlı mı çıkacaktık? Mustafa Kemaller, Nene Hatunlar, Şahin Beyler, Hasan Tahsinler mi işi bozdu? 1920 ruhunu çağırmayı ve 1923’ü reddetmeyi şimdi daha iyi anlıyoruz. Anlaşılan Milli Mücadele devam ediyor.
Sevgili Okurlar,
Türkiye’de son 25 yıldır çıkarılan yasalar, yargılamalar ve Ergenekon Balyoz Casusluk” davaları ile başlayan arkasından devam ettirilen kumpaslar ile TSK dahil bazı kurumların içinin boşaltılması ve etkisiz hale getirilmesi, dıştan kumandalı açılımlar, çözüm adı altındaki çözülme süreci, tek adam yönetimine getiren başkanlık sistemi ile arada bir ısıtılıp önümüze getirilen “sözde Yeni Türkiye” adıyla başlatılan “Eyalet sistemi” yani parçalanmaya geçişi öneren yeni anayasa arayışları tesadüfi değildir ve birbiriyle bağlantılıdır. Bu Anayasa değişikliği önerileri Mecliste gurubu olan siyasi partilerin bir oldu bittiyle kabul edeceği durumda gözükmektedir.
AKP ile Türk düşmanlığı zirveye çıktığı günler çok uzak değil! AKP 8-10 yıl boyunca Anayasadan Türk adını çıkarmaya çalıştı Biz özellikle twitterden yıllarca günde 16 saat mücadele verdik.
O günlerde de “Türklük” Sayın AKP Genel Başkanı Başbakanın konuşmalarında “etnik kimliğe” dönüşüyor, Vatandaşlık tüm etnik grupların -buna Türk nisanı da dahil- yerini alıyor ve ortak payda konumuna geliyordu. Artık, deyim yerinde ise vatandaşlık cemaatçi grupların ortak paydasını belirleyen ümmetçilik ile özdeşleşmekteydi. AKP’nin iktidarı döneminden itibaren gündeme gelen ve ulusal birliğimizi yozlaştıran bu tutumlar da, yarının umudu genç kuşaklar üzerinde olumsuz tepkiler yaratmak suretiyle bilinçaltı reaksiyonlara neden olmaktaydı!
Böyle bir görüşü, sokaktaki adam ileri sürmüş olsaydı, bir derece mazur görülebilirdi, ancak Anayasamızdaki ifadesiyle “Türk Devleti” veya “Türkiye Cumhuriyeti Devletini” yöneten bir Başbakanın “Türk” adına karşı tavır içerisinde olması düşündürücüydü. Bizde yasal zeminde yıllarca tepkimizi gösterdik. Hatta o yıllarda Türksüz “Anadolu’ya Hayır” adıyla 750 sayfa kitap yayınladık.
Meğerse Atatürk’ün partisi CHP’de aynı düşünceler hakkimmiş!
CHP’nin Yeni anayasa çalışmaları kapsamında hazırladığı kitapçıkta, “Türk Milleti” yerine “Anayasal Yurttaşlık” anlamında “Anayasal Yurtseverlik” kavramı kullanılıyor Türk adı kaldırılıyordu. 1 ve 2 Şubat tarihli gazetelerde geniş yankı bulan haberlere göre CHP’nin hazırladığı kitapçıkta Türkiye yerine “Ülke”, Türkiye Devleti yerine “Cumhuriyet”, “Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı” yerine “Türkiye Cumhuriyeti insanı” kavramlarının kullanılması önerildi.
Bu anlayış, geçmişte AKP’nin gerçekleştirmeye çalıştığı Anayasa değişikliklerinde olduğu gibi Anayasamızın başlangıç kısmından itibaren yer alan “Türk Vatanı”, “Türk Milleti”, “Türk Devleti” ve “Türk Vatandaşı” gibi bir ulusun varlığını niteleyen deyimler, dışlanmakta, “Türklük” devreden çıkarılmaktaydı. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran, Türkiye Devletinin ana unsuru “Türk adı”, “insan” konumuna getirilmekteydi.
Bu gün bir yandan bunlar yaşanırken diğer yandan kısır çekişmeler sürüyor! Türkiye’ye hiçbir faydası olmamış olması da mümkün olmayan miadı dolmuş siyasileri ve siyasi partileri savunmanın artık hiç bir yararı kalmamıştır.
Sevgili Okurlar,
Bir önceki yazımızda açıkladığımız gibi Osmanlı Arması yukarıda açıkladığım gibi İngiltere’de bir kilise de sergilenmek üzere İngiliz Kraliçesi tarafından yaptırılmıştır. Ne Yeni Osmanlıyı,Ne de Eski Osmanlıyı temsil eder bir yanı yoktur…
Cumhuriyet düşmanlığının simgesi halinde Cumhuriyetimizin Kurucusu Atatürk’ün yerine asılan Osmanlı Armasının, Osmanlı Olmayı değil, bölünmeyi parçalanmayı Türk’e ait egemenlik haklarının PKK, İŞİD ve benzeri örgütlere devir edilerek ülkemizi kan gölüne çevirmek maksadını taşıyan Batı’nın yönlendirmesi ile yapıldığını iyi bilelim.

Osmanlı’da Türkü dışlayan zihniyet sahipleri düne özenilerek bugün de » Osmanlıcılık» saçmalığını -100 yıl aradan sonra- gündeme taşımaktadır. Anayasadan Türklük, milli kimlik, Türk Milleti gibi kavramlar çıkarılarak T.C. ibaresi kuruluşlardan kaldırılmaktadır. Türk düşmanlığını politikaları ile özdeşleştirenler arada bir yaptıklarını Osmanlıya dayandırmak istiyorlar. Hâlbuki Osman Devleti tarihteki yerini almış ve bazılarının avukatlığına ve gerçeklere aykırı savunulara ihtiyacı yoktur.
Sevgili Okurlar,
Bugünün dünyası iyi bilinmeli. Evrensel hukuk, insan hakları sözleşmeleri ve dünyadaki geçerli uygulamalara göre, demokrasi ve hür rejim, bireylerin eşitliğine dayanmaktadır.
Hiçbir ülkede kökeni ne olursa olsun, hiç kimse küme kimliği ile temsil talep edemez, buna göre egemenliğin paylaşılmasını isteyemez. Kökeni ne olursa olsun her birey, ister sosyolojik yoldan, ister hukuken vatandaş oldu mu, artık eşit konumdadır, Devleti kuran milletin adını taşıyan kimlik uyruğunda olduğu devletin ana kimliğidir.
Milli ve üniter devlet yapısı, çağımızın temel gerçeğidir. Milletini seven herkes buna dört elle sarılmalıdır. Aksi dağılmaya evet demektir.
Milleti Yeni Osmanlıcılık masalları ile aldatarak parçalanmaya, bölünmeye, Türk Milletine ait olan hakları PKK ve benzeri örgütlerde paylaştırarak yeni bir kan ve gözyaşı dönemi açmaya kimsenin hakkı yoktur.
Milletimizin maruz kaldığı ihanet ve saldırılar Gençliğe hitabe şartlarının ilerisine taşmış Türk Milletinin canına kastedilmektedir. Türk Milleti İstiklal Savaşı ile karşı karşıya kalmıştır.

Ey Büyük Türk Milleti, Ey Atatürk’ün Cumhuriyeti emanet ettiği Türk gençliği, Vatan için el ele veriniz Cumhuriyete Sahip çıkınız.
Değerli Arkadaşlarım,
Bir sonraki paylaşımımızda görüşmek üzere Sevgiler Saygılar Selamlar…
10 HAZİRAN 2020 Saat 00.30

TANER ÜNAL