TANZİMATLA BİRLİKTE YIKILMIŞ DEVŞİRME SALTANATI

TANER ÜNAL

TANZİMATLA BİRLİKTE DEVŞİRME SALTANATI YIKILMIŞTI ANCAK RUM, ERMENİ, YAHUDİ SALTANATI DAHA ETKİN HALE GELMİŞTİ.
CEPHELERDE SAVAŞIRKEN YOK OLUP GİDEN MİLYONLARCA TÜRK’ÜN CANLARI VE ÇABALARI ÜZERİNDE İNŞA EDİLMİŞ BİR DÜZENİN TÜM İMKANLARI, BOL BOL KAZANAN, EN LÜKS YALILARDA, KONAKLARDA YAŞAYAN RUM, ERMENİ VEYA YAHUDİ UNSURLARIN GÖSTERİŞLİ YAŞANTILARINA GİDİYORDU!
OSMANLICILARIN HAMASETLE ANLATTIKLARI DÖNEMDE DEVLETİN BAKANLARI VEYA BÜROKRATLARI KİMLERDİ. KAYNAKLARIYLA YAYINLIYORUZ İBRETLE OKUYUNUZ

Osmanlının son 150 yılı Devşirme egemenliğinin etkisini yitirmeye başladığı bir dönemdir. Ancak bu dönemde yeni bir sömürü ortaya çıkmış Avrupa ve içimizdeki Ermeniler ve Rum’lar başta Hıristiyan unsurların bir yandan devleti birlikte soyarken diğer taraftan isyana geçerek devleti yıkmaya Türkleri katletmeye başladıkları bir dönem ile karşı karşıya kalınmıştır. Batı aynı taktiği bu gün uyguladığı için sizlere Osmanlı’nın son döneminde yaşadığımız soygunu ve buna bağlı siyasi çöküşü sizi sıkmayacak kadar özet olarak anlatacağız.

На изображении может находиться: 1 человек


Ermeniler 19.yy’da isyana geçmişlerdir.(Bu isyanları da ileride anlatacağız). Osmanlı gibi geçmişte Cihan Devleti olmuş,bu devletin içerisinde en ayrıcalıklı mevkii almış, Cemaat olarak yaşayan bir dini topluluğun İsyana geçmesi,Osmanlı Sultanının Cuma Selamlığında kullandığı arabasına terörist saldırı düzenleyerek suikaste dahi girişmesi yüz binlerce Türk’ü acımasızca katletmesi için büyük bir haksızlığa maruz kalması gerekmez mi?


Ne yazık ki bunlar olmamıştır. Hatta 17. Ve 18. Yüzyıllarda tefecilik yaparak Türklerin ellerinde neyi var nesi yoksa gaspeden Ermeniler 19. Yüzyılda yani 1800’lü yıllarda devlette dönen bütün kirli oyunların organizatörü mevkisine ulaşmışlardır.


İzleyelim.
Herhangi bir vezir veya bürokrat para istediğinde Ermeniler onlara senetsiz veya belgesiz borç vermektedirler. Genç bir bürokrat göreve geldiğinde bu bürokrata yörenin güzel kızlarından bularak evlendirmekte dâhil, bürokratların bütün ev harcamalarına kadar Ermeniler organize ederler. Onlardan hesap sormak paşanın veya efendinin aklına bile gelmez.
Ancak bu yapılan iyiliklerin bir bedeli vardır. Bürokratın görevli olduğu konuyla ilgili yapılacak işin fiyatını Ermeni sarraf tayin ve tespit eder. Halktan iş yaptıracak kişi Bürokratın yanına çıkmak yerine Ermeni sarraf’a gider yapılacak hizmetin bedeli ödenince Ermeni sarraf vatandaşı bürokratın makamına gönderir.


1840’larda İngiliz araştırmacı Hamilton Tirebolu ve çevresine gezmek için Tirebolu’nun ağasını ziyaret eder.


Tirebolunun ağası gezdirme görevini Ermeni sarrafına verir. Ermeni Sarraf’ın elde ettiği imtiyazlar Hamilton’u hayretler içinde bırakır.
Hamilton Nazilliye gittiğinde Aydın Valisi Karaosmanoğlunun sarrafı tarafından karşılanarak konuk edilir. Civarda iş yapmak isteyen bütün pamuk ekicileri ve tüccarlar vali ile yapacakları görüşmelerde önce sarrafa başvurmak mecburiyetindedirler.


Artık valiler bile Ermeni sarraflarla iç içe çalışmaya başlamıştır. Erzurum Valisi Hacı Mehmet’in mahiyeti işte bu esas üzerine kurulmuştur. (UBICINI A. Bu günün Türkiyesi 1855)


Vali Hacı Mehmet’in hizmetindeki adam sayısı 150 civarında iken hareminde de 160 cariyesi bulunmaktaydı.


Paşalığından yarım milyon lira gibi çok önemli bir miktar gelir temin etmekteyken temin ettiği gelir tefecilerin elinde yok oluyordu.
Devletin en alt kademelerinden en üst kademelerine kadar devam eden bir rüşvet çarkı bulunuyor bu çark Ermeni sarrafların kontrolünde yürüyordu. Bu biriken paralar en sonunda Osmanlı Devletine yüksek faizle borç olarak veriliyor devlet batağa sürükleniyor Türk insanı açlığa ve sefalete itiliyordu.

TANZİMAT DÖNEMİNDE RUM, ERMENİ, YAHUDİ SALTANATI VE TÜRKLERİN DURUMU


Bir devletin uyruklarının halk ve özgürlüklerden eşit olarak yararlanması kadar doğal ve doğru bir şey olamaz. Olması gereken budur. Ama bu, çok uluslu bir devlet olan Osmanlı Devletinde Türkler için de böyle olmalıydı. Türkler de, bu devletin çatısı altında, en az Rumlar, Ermeniler vb. kadar hak ve özgürlük sahibi olabilmeliydiler. Onlar da, eşit yurttaşlar sayılmalıydılar. Ne ki, her iki fermanda da söz konusu olan hep “Hıristiyan ve tebaa-i gayr-i müslime-i saire”nin hak ve özgürlükleridir. Bu hak ve özgürlükler de, çok açık bir biçimde, “İmtiyazat”, yani ayrıcalıklar olarak nitelendirilmiştir. Araplar, Osmanlı’nın gözünde “Kavm-i necip”tir, yani soylu Irktır…


Bu nedenle, Müslüman Araplar ayrı bir statü içindedirler. Özellikle 1856 Fermanı ile Hıristiyanlar ayrıcalıklı bir konuma gelmişlerdir.
Nitekim Prof. Dr. Sadri Maksudi Arsal, “Tanzimat fermanları karşısında Türklerin ve öteki uluslardan olanların durumlarını kıyaslarken Türklerin resmen ikinci sınıf insan durumuna indirilmiş bulunduğunu” açıkça ortaya koyar. Müslüman olmayanlara ulusça örgütlenmek ve kendi işlerini bu örgütler içinde çözmek imkanı sağlanmıştır.

Sevgili Okurlar,
Türklerin ise karşılarında doğrudan doğruya devlet vardır. Rumlar, Ermeniler v.b. topluluklar, Osmanlı Devletince birer ulus olarak tanınmıştır, buna karşılık Türklerin bir millet olarak Osmanlı Devleti içerinde devlete olan mükellefiyetleri sebebiyle sürekli baskı görmelerinin dışında ciddi bir hakları yoktur.


Diğer taraftan, fermanlarda yapılacağı bildirilen ıslahatın tümü Hıristiyanlar ile ilgilidir. işte, bu gerçekleri sıralayan Arsal, “Onun için biz tereddütsüz vicdan hürriyeti ve laikleşme bakımından Tanzimat, Türklere hiç bir şey vermemiştir, diyebiliriz” sonucuna ulaşmaktadır.

Nitekim Tanzimat’ı ilan eden Mustafa Reşit Paşa bile, kendi eserinden yakınacak ve diyecektir ki:
“Hıristiyanlar bir şey yapmamış iken bu kadar imtiyazata nail oldukları halde ben bu Millet’ten ve Devlet- i aliyyenin bunca senelik vükelasından bulduğum halde efkarımı (fikirlerimi/düşüncelerimi) serbest söyleyecek kadar imtiyazım olmasın mı?”


Osmanlı Devletinin yüksek ve önemli görevlerine Rum, Ermeni ve Yahudiler’in getirilmesi Tanzimat döneminin uygulamada görülen bir başka özelliğiydi!


Ermenilerden; 29 paşa, 22 bakan, 33 milletvekili, 7 büyükelçi, 11 başkonsolos, 11 üniversite öğretim üyesi ve 41 yüksek rütbeli memura görev verilmiştir.


Dışişleri Bakanı Gabriel Artin Davut Paşa, Maliye ve Hazine-i Hassa Bakanı Agop Kazazyan Paşa, Dışişleri Müsteşarı Artin Dadyan Paşa, Hazine-i Hassa Bakanı Ohannes Sakız Paşa, Posta Telgraf Bakanı Agoton Efendi, Ticaret ve Ziraat Bakanı Ohannes Çamiç Efendi, Hariciye Bakanı Sava Paşa, Orman Bakanı Mavo Kordato, Bayındırlık Bakanı Hallaçyan, Dışişleri Bakanı GabrielNoradunkyan, 1877 I.Meclis Ermeni Milletvekilleri; Sebuh Maksutyan, Rupen Yazıcıyan, Sahak Yavrumyan, Hamazasp Ballan an,+
Manuk Karcıyan, Mikael Altıntop, Agop Şahinyan, Taniel Karadan, Ohannes Allahverdi, Abraham Enamyan Paşa (senatör) Manuk Azaryan,
1908 Milletvekilleri Ohannes Kuyumcuyan, Agop Babikyan, Dr. Nezaret Dagavaryan, İs tepen Çıracıyan (Ergani),Onnik İhsan (İzmir), Bedros Hallaçyan (İstanbul), Kirkor Zöhrap (İstanbul), Agop Hızlakyan (Maraş), Kegam Dergarabetyan (Muş),Artin Başgezeryan (Muş), Matyos Nalbantsan (Kozan), Karabet Tamyan (Kayseri), Varteks Serengülyan (Erzurum),Dirkan Barsamyan, Hamparsun Boyacıyan, Dr. Karakin Pastırmacıyan, Vaham Papazyan’dır.

На изображении может находиться: один или несколько человек, люди стоят и на улице


Ayan Meclisi’ne Gabriel Narodunkyan, Ohannes Kuyumcuyan, Abraham Eremyan, Manuk Azaryan seçilmiştir. 1914 meclisinde 14 Ermeni milletvekili görev yapmıştır. Bunlar: Bedros Hallaçyan ve Kirkor Zöhrap (İstanbul), Kegan Dergarabedyan (Muş), Artin Boşgezenyan (Halep), İstepan Çıracıyan (Ergani), Onnik Haşan (İzmir), Ogop Hırlayan (Maraş), Dikran Barsamyan (Sivas), Matyos Nalbantyan (Kozan), Karabet Tomayan (Kayseri), Vartkes Serengülyan (Erzurum)’dır.
Son Osmanlı Meclisi’nde Gabriel Noradunkyan Dışişleri Bakanı, Agop Paşa ise Hazine Bakanı olarak görev yapmıştır.


Sadece bu kadarmı?


Tabii ki Hayır!


Devletin kurumlarında Türkler yoktur! Bir Türk’ün odacılık dışında en alt düzeyde katiplik bulabilmesi bile çok özel dostluklar ile mümkün olabilmektedir.


Bu gün Osmanlıcı geçinenlerin övündükleri tarih işte budur. Bunların Övündükleri devlet yapısı, asker lazım olduğunda Türklerin askerlik çağına gelmiş evlatlarını anasının elinden alarak bitmez tükenmez cephelere götüren Türk neslinin acımasızca yok edilişinin dramıdır. Osmanlıcıların özlem duydukları tarih onların hayallerindeki gibi yaşanmamıştır.
Sadece yemende halen ne gereği olduğu anlaşılamayan bir savaş için 1905-1914 yılları arasında şehit ve kayıp olan evladımızın sayısı bir milyon civarındadır. İki günde bir eline tutuşturulan bir parça kuru ekmekle yıllarca cephelerde savaşırken yok olup giden milyonlarca Türk’ün kanları üzerinde inşa edilmiş bir yapının imkânları “deveyi hamuduyla yutarcasına” yiyen en lüks yerlerde yaşayan gayrı Türk unsurların saltanatı şeklinde sürmüştür!

Değerli Arkadaşlarım,
Mesela bir devletin güvenliği açısından en başta olması lazım gelen Dışişleri Bakanlığına bağlı bürokrasi, devletin tüm bilgilerini isyancı Rumlara Sırplara ve Batı ülkelerine sızdırarak onların birer elemanı gibi çalışan gayrı Türk unsurlardan oluşan kadroların eline teslim edilmiştir. Hamit Aral tarafından yayına hazırlanan ve Dışişleri Bakanlığı 1967 Yıllığı’nda 823-950. sayfalar arasında yer alan bölümde “Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyet Devrinde Yabancı Memleketlerde Akredite Bulunan Temsilcilerimiz” başlığı altında verilen bilgilere göre durum şöyleydi:

ATİNA:

Kostaki Muzurus Paşa (Mukim Büyükelçi), 1840
Yanko Fotiadis Paşa (Otaelçi), 1860, 1861, 1874

BERLİN:

Şarl Davud Efendi (Maslahatgüzarı), 1840
Karabet Artin Davutoğlu Bey (Maslahatgüzarı), 1848
Konstantin Karaca Bey (elçi), 1851
Yanko Aristaki Efendi¸1858.
Aleksandır Karatodori Efendi (Maslahatgüzarı), 1865

BÜRÜKSEL:

Kalimaki Bey (Büyükelçi), 1849
Kerskohove Efendi (Maslahatgüzarı, elçi), 1854-1855.
Diran Bey (Maslahatgüzarı), 1857
Kostaki Musurus Paşa (Büyükelçi) 1861.
Aleksandır Karatodori Efendi (Büyükelçi), 1875

LONDRA:

Kalamki Bey (Maslahatgüzarı), 1846.
Kostaki Musurus Paşa (ortaelçi, Büyükelçi), 1851-1856.

MOSKOVA:

Komenos Bey (Maslahatgüzarı),, 1864.
Aleksandır Karatodori Efendi (Maslahatgüzarı), 1870.

PARİS:

Kalimaki Bey (Ortaelçi), 1848.
Odiyan Efendi (özel görev), 1876.

ROMA:

Yonko Fotiadis Paşa (ortaelçi), 1870.
Serkis Efendi (ortaelçi), 1872.

VİYANA:

Kostaki Musurus Paşa (ortaelçi), 1848.
Konstantin Efendi (Büyükelçi), 1851.
Kalimaki Bey (Büyükelçi), 1855.
Aleko Paşa (büyükelçi), 1876.

VAŞİNGTON:

Blak Bey (Ortaelçi), 1867.
Aristaki Bey (Elçi), 1873.
Bu listeye daha alt düzeydeki ve merkez örgütündeki dışişleri görevleri alınmış değil.
Ancak, bu kadarı da bir kanı edinebilmek için yeter sanırım.

Sevgili Okurlar,
Yahudiler, Müslüman olmayan Osmanlılar arasında devleti içinde durumları en güçsüz olanlardı. Şimdi, bir de, Yahudilerin bu dönemde, bu durumlarına karşın hagi görevlerde bulunduklarını görelim.
Marcel Franko, devlet görevlerinde bulunan Yahudilerin yıllara göre bir dökümünü veriyor. Eski olduğu anlaşılmasına karşın bu bilgilere göre önemli görevlerde bulunan bazı Yahudiler şunlardır. (39) M.Franco: 239-241.


1863 M.Nissim Cibre; Teselya Telgraf Dairesi Müdürü.


1866 Jak Cerusalmi, Donanma-yı Hümayunda eczacı subay.


Abraham De Kamondo ve Viterbo, Beyoğlu Belediye Meclisi üyeleri
Marko Galimidi ve ishak Molho, Donanmay-ı Hümayunda hekim subay (iki miralay, ikincisi paşa olacaktır)


İlyas Kohen, Top okulundan mezun olmakla uzmanlık eğitimi için Avrupa’da (paşa olacaktır)


1869 Behor Efendi Eşkenazi ve David Efendi Karmona¸Şura-yı Devlet üyesi (Behor Efendi Eşkenazi, Rütbe-i Saniye Sınıf-ı Sanisi’ne yükseltilecektir.
Yehazkel Gabay Efendi. Meclis-i Maarif üyesi (aynı rütbeye yükseltilecektir.)
1873 Moiz Efendi Delmediko, Çanakkale orman müfettişi Abraham Hatem Efendi, Adliye Mahkemesi Üyesi, Moiz Ari ve Samurel Farhi Rütbe-i Salise’ye yükseltilmişlerdir.


1874 İshak Danon, İzmir Ticaret Mahkemesi üyesi (yine bir Yahudi olan M.Murdok’un yerine)


Öte yandan, 1828’de Lehistan’ın Lodtz kenti yakınlarındaki Brezin’de doğan bir Yahudi Olan Fischel Freund, daha sonra Osmanlı Devleti hizmetine girmiş ve Macar Mahmut Paşa (Mahmut Hamit) olarak tanınmış bulunmaktadır.


Bunlar sayfalar dolusu uzar gider.

REFORMCU OLAMAYACAK KADAR AZ TÜRK OLAN MUSTAFA REŞİT PAŞA

TANZİMAT DÖNEMİ ROMANINDA BABA (Görüntüler ile) | Tarih, Romanlar ...


En önemli hususlardan birisi de Tanzimatı ilan eden kişilerin kimlik meselesidir. Bu kişilerin adları Türk’tür kendilerinin ne kadar Türk olup olmadıkları Avrupalılarca çok iyi bilinmektedir.


Nitekim Fransız Devlet adamı ve tarihçisi F. Guizot, Mustafa Reşit Paşa hakkında şunları yazıyor: “Reşit Paşa, ülkesinde giriştiği hareketin başarıya ulaşması için en gerekli niteliklerden birinden yoksundu. Türkiye’de güçlü bir reformcu olmayacak kadar az Türk’tü. Büyük Petro, Rusya’yı Avrupa uygarlığına sokma girişiminde derin bir şekilde Rus’tu ve Rus kaldı. (…) Genç yaşlarından itibaren Türkiye ile Avrupa ilişkileri içinde yetişmiş ve Batılı ülkeleri seviyesine yükselme gayesinde olan Reşit Paşa, özellikle iyi bir Avrupa diplomatı oldu. (…) Türk hükümetinin Avrupa hükümetleri içinde bir çeşit özümlenmesini, ülkesinin ve Sultanı’nın Avrupa politikası içinde yerini ve ağırlığını koruyabilmesi için, tek çare olarak görüyordu. Türkiye’yi Avrupa’da tutabilmek için, Avrupa’yı Türkiye’de tatmin etmek. Devamlı hâkim düşüncesi bu oldu.”


Prof. Taner Timur, devamla şu yorumu yapıyor:
Öyle sanıyorum ki, bu görüşler tüm Avrupa devlet adamlarının görüşlerini yansıtıyordu ve bütün Tanzimatçılar için geçerliydiler. Oportünist nedenlerle her zaman bu kadar açıkça ifade edilmemişlerdir ve bizzat Guizot da bunları hatıralarından yazmıştır. Ancak, dönemin bütün boyutları içinde incelenmesi, Osmanlı reformizminin ve bunun uygulayıcılarının objektif konumunu ortaya koymaktadır. Bunlar, Avrupa politikasının Osmanlı Devletinde uygulanması programının müteahhitleri olmuşlar ve aslında Osmanlı Devletini değiştirmeye değil, ellerinden geldiği kadar değiştirmemeye çalışmışlardır İlave edelim ki Batılı ülkeler Osmanlı Devletini değiştirmeye değil ellerinden geldiği kadar değiştirmemeye çalışmışlardır. Hıristiyan halkları kışkırtmakla beraber temkinli olmuşlar en kritik anlarda onları kaderlerine terk etmişlerdir.”


Türk Milleti olarak bu günde nüfusun %86’sı Yörük Türkmen Kıpçak Çepni vd Türk boy ve budunlarından oluşmaktadır. Ancak gayrı Türk gayrı milli unsurların etkin olduğu bir durumda yaşamaya çalışıyoruz.
Osmanlıcılara sesleniyorum,


Dünde yazdım, Bizim zaferden anladığımız yapılan savaşlarda devşirme paşaların değil Türklerin ne elde ettiğidir. Çünkü biz Türk’üz.
Bizim tarihin kazanç sahifesi olarak gördüğümüz Türklerin ne kazandığıdır.


Konu Osmanlı Devleti ise, Osmanlı’nın herhangi bir zenginleşmesinde Türklerin bu zenginlikten aldığı pay bizi ilgilendirmektedir. Çünkü biz Türk’üz. Devşirmeler zenginleşirken Türkler iki dağın arasındaki kovuğa yaptıkları basit evlerle yüzyıllar boyu yarı aç yarı tok yaşam savaşı vermek ve Türk varlığını devam ettirme mücadelesi vermek zorunda kalmışlarsa bizi Osmanlı’nın zenginleşmesi, veya dönme devşirme paşaların zenginlikleri değil, Bizleri bu devşirme paşaların haklarını gasp ettikleri paraların çaldıkları Türklerin maruz kaldığı fakirleşme ve sebepleri ilgilendirmektedir.

Değerli Arkadaşlarım,
Cumhuriyet işte bunun için önemlidir. Cumhuriyet 100 yıl önce tarih sahnesinden silinmek üzere olan Türklerin yeniden dirilişi yeniden şan ve şerefle ayağa kalkışıdır. Biz bu yeniden dirilişi ve bu gün var oluşumuzu Başta Büyük Önder Atatürk olmak üzere onun silah arkadaşlarına ve kahraman dedelerimize borçluyuz…


Atatürk düşmanları Türk düşmanlarıdır. İçimizdeki kanı bozuklardır. Sosyal medyada bu gün yüzlerce trol hesap bir yandan Atatürk’ü önemsizleştirmek, etkisizleştirmek veya hakaret maksatlı paylaşımlar yapıyor. Devletimizin kurucusu vatanımızın kurtarıcısına yapılan bu saldırı herhangi bir medeni Batı ülkesinde yapılmış olsa halk bu şahsı eliyle devlete teslim eder devlet buna en ağır cezaları verir. Çünkü ayakta kalmanın devlet olarak varlığını devam ettirmenin şartlarından birisi de budur. Tüm dünyanın saygı duyduğu son 200 yılın önümüzdeki bin yılın önderi, Bir Batı ülkesinin kahramanı olsaydı ona saygısızlık yapmak kimin haddine?

Tanzimat Dönemi; Islahat Fermanı ve Yapılan Islahatlar | Sultan ...


Atatürk Türk Milleti için bir Bilge kağan Bir Tonyukuk’tur. Göktürk kitabelerinde yazanlara bakın stratejisi aynısıdır. Çünkü yüreği Türklük aşkıyla yanmaktadır. Hanedan devletlerinin elinde çile çeken Türk Milleti, 1200 yıl sonra Atatürk ve Cumhuriyetimiz sayesinde yeniden dirilmiştir. Türk, hamallık ve askerlik dışında bir iş bulamazken, yabancılar Türk vatanını iliklerine kadar sömürmekte bunu da en ilkel en acımasız yöntemlerle yaparken, milletimiz en hor ve en yoksul görülür haldeyken Cumhuriyet ile yeniden dirilmiştir. Türk milleti Cumhuriyet ile kimlik kazanmış, kendisine hamallık bile çok görülür, Gayrı Türk ticaret adamları tarafından «Eşeğin olduğu yerde Türk’e yük yüklemeyin açlıklarından ölsünler» denirken Türk yeniden memur yönetici, müdür, Genel Müdür, Müsteşar, Bakan iş adamı olmuştur. Cumhuriyetimiz Türk Milletinin sığınağıdır. Atatürk ve Cumhuriyet düşmanları Türk Milletinin düşmanlarıdır. Hem Milliyetçilikten bahsedip hem de Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı olmak kabul edilebilecek bir şey değildir. Ülkücü olmanın milliyetçi olmanın veya Devrimci olmanın baş şartı Atatürk’e derin bir sevgiyle bağlı olmaktır.


Bir sonraki yazımızda bir Türk Kahramanı olan Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey’i ve idamını anlatacağız.


Tüm değerli arkadaşlarıma en içten sevgi ve saygılarımı sunar sağlıklı huzurlu ve güzel bir gün dilerim.

13.Nisan 2020 saat 04.55

Bu xəbəri paylaşın: