Çanakkale Destanı

Mehmet Akif


Şəhidlərimizin əziz xatirəsinə…

Şüheda göğdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…

O, rüku olmasa, dünyada eğilmez başlar.

Yaralanmış temiz alnından uzanmış yatıyor; *

Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!

Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid’i..

Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi..

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

«Gömelim gel seni tarihe!» desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab..

Seni ancak ebediyyetler eder istiab.

«Bu taşındır» diyerek Kabe’ yi diksem başına,

Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına.

Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namiyle,

Kanayan lahdine çeksem bütün ecramiyle;

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan

Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsam oradan;

Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına,

Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,

Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;

Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...

Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,

Şarkın en sevgili Sultanı Salahaddin’i,

Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran..

Sen ki, İslamı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;

Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;

Sen ki asara gömülsen, taşacaksın.. Heyhat!

Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat..

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber

Sana aguşunu açmış duruyor Peygamber…

Bu xəbəri paylaşın: