
TANER ÜNAL
4 Mayıs günlü paylaşımımızda Atsız Hocamızı anlatmıştık.
Kısaca özetlersek çok genç yaşta tanımak onuruna eriştiğim Nihal Atsız muhteşem bir edebiyatçı olmasının yanında tarihçi, şair ve romancı, fikir ve dava adamı olarak çok cepheli ve her cephesiyle çok değerli bir şahsiyettir. Türk tarihi üzerindeki araştırmaları ile yerli ve yabancı ilim çevrelerinin dikkatini ve ilgisini çektiği gibi, şiirleri ve bilhassa romanları ile edebiyatımızda da önemli bir yer tutmaktadır. Fikir ve dava adamı olarak Atsız, belki bunların da üstünde değer taşıyan bir kimsedir. Atsız’ın ideolojisi ve davası, Türkçülüktür (Türk milliyetçiliğidir).
Türkçülüğün hem fikir, hem mücadele sahalarında büyük rol oynamış bir idealisttir. Türk milliyetçiliğinin mütefekkir ve mücadelecisi olarak o, birkaç nesil üzerinde derin tesirler meydana getirmiştir. Gençlerimiz, yıllardan beri onun eserlerinden onun eserlerinden onun roman ve yazılarından şiirlerinden milli duygu ve şuur bakımından beslenmektedir. Türk milliyetçisi olup da ondan feyiz almayan, mücadele azmi ve karakter sağlamlığı cihetlerinden onu örnek tutmayan hemen hemen hiç kimse yoktur. Onunla tamamıyla aynı fikir ve görüşte olmayan kimseler bile ona saygı duymuşlar; idealistliğine, sarsılmaz seciyesine hayran kalmışlardır.
Tesirinin bugünkü bir kısım neslin üzerinde hiçbir zaman silinemez izler bırakması, yalnız yazılarından dolayı değildir. Yüksek karekterinde ki tavizsiz duruş onun sevilmesine diğer bir sebeptir.
Çok az fikir adamı, nesillere bu derecede tesir edebilmiştir. Bu tesirler, rasyonel ve milli menfaatlere uygun şekilde kanalize edilemediyse, bunun suçlusu, hiçbir şekilde Atsız değildir. Onun fikirlerinin hiç olmazsa bir iki asır devam edeceğini ve ana hatlarının ölümsüz olduğunu sanıyorum. Milliyet duygusunun son zerresi imha edilmedikçe, Atsız’ın Türk milliyetçiliğindeki tesirli ve hayırlı fikirleri yaşayacaktır.

Türk Tarih Kurultayı’nda, Zeki V. Togan ile ilgili olarak Dr. Reşid Galib’e bir protesto telgrafı çeken Hüseyin Nihal Atsız, Reşid Galib Maarif Vekili olunca 13 Mart 1933’te asistanlıktan alınıp, Malatya Ortaokulu’na Türkçe, bir müddet sonra da Edirne Erkek Lisesi’ne Edebiyat öğretmeni olarak gönderilmiştir
Zeki Velidi sonradan Atsız’a hiçbir vefa duygusu göstermemiştir. Bu yetmezmiş gibi etkisi altına aldığı Türk tarihçileri halkasına Nihal Atsızı’da eklemiştir.
Nitekim Türk tarihi için pek zararlı olan «Türk Moğol Irk Birlikteliğinin” savunucularından birisi de Nihal Atsız’dır.
Bakınız Nihal Atsız Türklerin Moğollarla aynı ırka mensup bulunmadığını söyleyen — Bu konuda Atatürk ile birlikte hareket eden veya onun yetiştirdiği- tarihçileri nasıl eleştiriyor:
TÜRKLER HANGİ IRKTANDIR?
Atsız Mecmua, Sayı 6, 1931 NİHAL ATSIZ

«Son zamanlarda bazı gazete ve mecmualarda, Türklerin mensup olduğu ırk hakkında bazı yazılar çıktı. Bunların hülasası şudur:
«Türkler Sarı Moğol ırkından değil, beyaz aryani ırkındandır.»
İlim yolu ile söylenmek istenen ve fakat objektif esaslara istinat etmiyen bu hükümler hakkında düşündüklerimizi ve bugün bilinen şeyleri söylemek istiyoruz:
1- Bugün insan zümreleri artık renklere göre değil, dillere göre tasnif olunuyor. Eskiden beyaz ırk namı altında toplanan Aryanilerle Samilerin birbirinden çok uzak olduğu, keza eskiden sarı ırktan sayılan Türk ve Moğollarla Çinlilerin hiçbir ırki yakınlığı olmadığı artık bugün herkes tarafından kabul edilmiştir.
2- Eskiden Türkler, sarı ırkın Ural – Altay zümresinden sayılır ve bu zümreye, Türkler, Moğollar, Tonguzlar, Finler ve Macarlar sokulurdu. Bugün Fin ve Macarların yakın akrabalığı ispat olunmuş ve hatta Fin, Eston ve Macarlardan mürekkep bir Fin – Ogur teşekkül etmişse de Türk, Moğol ve Tonguzların bunlarla akrabalığı ispat olunamamıştır.
3- Diğer taraftan Türklerle Moğolların bir asıldan geldiği kat’i suretle ispat olunmuş ve Tonguzların bu zümreye iltihakı için, muvaffakıyetli mesaiye başlanmıştır. Hatta şimdiye kadar sadece Türk sayılan Çuvaşların da Türklükle Moğolluk arasında olduğu anlaşılmıştır.
4- Türkler ve Moğollarla Aryaniler arasında ise şimdiye kadar hiçbir yakınlık gösterilmemiş ve ispata kalkışılmamıştır.
Türklerin Aryani ırkından olduğu hakkındaki yanlış düşüncelerin niçin kabul edilmek istendiğini bilmiyoruz. Sanırız ki, Moğolların vahşi ve barbar, Aryanilerin ise medeni olduğu hakkındaki eskimiş telakkiler buna sebep oldu. Bu telakki bazen o kadar garip şekiller aldı ki, Kürtler hakkında bir seri makale neşreden bir zat, kendisine göre saydığı bir takım delillerden sonra «Kürtlerin de Türkler gibi Aryani ve Türk cinsinden olduğunu» ilan etti.
Bu meseleyi yalnız hissi düşüncelerin mahsulü de telakki edemeyiz. Vahşi Moğollarla akraba olmamak için, Turancılık inkar ediliyorsa, Çingenelerin de mensup olduğu Aryani ırkına girmek hislerimizi daha çok incitmez mi?
Moğol, ne kadar medeniyetsiz ve barbar olursa olsun, hiç olmazsa hakiki bir askerin meziyetlerine maliktir. Hâlbuki Türk-Moğol akrabalığı bugün ilmi bir hakikattir. Bunları tarihleri ve kanları o kadar birbirine karışmıştır ki, ayrı ayrı tetkik edilmelerine imkân yoktur. Aynı adı taşıyan kabilenin yarısı Türkçe, yarısı Moğolca konuşuyor. Hatta bazen tarihin bir devresinde Türkçe konuştuğu halde bir zaman sonra Moğolca konuşan ve yahut her iki dili birden kullanan kabileler görüyoruz. Nitekim, Çingiz Han Moğollaşmış bir Türk’tü. Aksak Temür ise, Türkleşmiş bir Moğoldu.
Tarih tetkikatı ilerledikçe, Türklerin ve Moğolların barbarlığı hakkındaki telakkilerin çok mübaleğalı olduğu meydana çıkıyor. Bunların yaptıkları fütuhatın da büyük medeni neticeleri olduğu anlaşılıyor.
Türklerin Aryani sayılması neticesinde meydana çıkan telakkilerden biri de Hititlerin Türk olmasıdır. Bunu ileri süren nazariyeciler, Türklerin Anadoludaki eskilikleri ispat etmek ve bir veraset hakkı bulmak istiyorlar. Şüphesiz hissi cihetten bunu hepimiz isteriz. Fakat ortadaki hakikat şudur: Hititlerin abideleri okunmuş ve bunların Türk değil, Aryani oldukları anlaşılmıştır. Hititlere intisap için Aryaniliği kabul ise, bizim için çok tehlikeli bir yoldur. Bir defa ırkımızın antropolojik hususiyetleri hiç de Aryanilere uymaz. Hatta bizim antropolojik hususiyetlerimizi inkar ederek Anadolu Türkünü eski Yunanlıların bekayası diye göstermek isteyenlere faydalı bir zemin hazırlamış oluruz. Bugünün ilmi hakikatlerine dayanarak, düşüncelerimizi şöyle hulasa edebiliriz:
Türkler için yabancı kavimlerin medeniyetine sahip çıkmaya lüzum yoktur. Biz, bizzat kendi yarattığımız medeniyeti tamamen meydana çıkarabilirsek vazifemizi yapmış oluruz.
Bugün medeni bir millet olarak yaşamak için, İsa’dan önceki asırlarda bir medeniyet yaratmış olmaya lüzum yoktur. Nitekim bugünkü Avrupa milletlerinin hiç biri böyle eski bir medeniyete sahip değillerdir. Garbın medeniyette şarka üstün gelmesi 16’ıncı asırda başlamıştır. Eğer bilmediğimiz vesika ve deliller mevcut da bunlara müstenit yeni ve orijinal bir tez müdafaa edilmek isteniyorsa, şüphesiz bunun da yeri gazete sütunları değildir.
Böyle yazılar gençlerimizi ve henüz Türk tarihi ile yakından ve derinden alakadar olmayan kardeşlerimizin fikirlerini bulandırır. Mazimize karşı, itimat hislerini azaltır

Mevcut hakikatlere de şüphe ile bakmasına sebep olur. Bunun için Türk yavrularına gayet açık olarak söylemeliyiz ki: «Senin ataların çorak topraklarda, sert iklimlerde ve kalabalık milletlerin arasında yaşadığı için, mükemmel asker olmuş ve ömrü tabiatla ve milletlerle savaşarak geçmiştir. Buna rağmen fırsat bulduğu zaman, yüksek medeniyetler kurabilmiştir. Fakat askerlikte kazandığı yüksekliği, henüz medeniyet sahasında göstermeğe vakti olmamıştır.»

Bu halde, bizim anamız olan ırkın adı nedir?… Buna Altay ve Turan ırkı diyorlar. Biz bu ana ırktan türiyen ve sonra onun ayrıldığı şubelerden birini teşkil eden bir koluz. Aryani olmadığımız ise, şarki Türkistan’da bulunan resimler ve elde edilen Türk heykelleri ile de meydana çıkmıştır. Bu resimlerden mühim bir kısmı Alman alimleri tarafından neşredilmiştir. Onlarda, Türk, Çinli, İranlı ve Hintli simaları gayet karakteristik bir suretle birbirinden ayrıdır. Bu mukayese de Aryani olmadığımıza son ve müsbet bir delil teşkil eder».
Atsız Hocamızın makalesinde yazanlar bunlar.
TÜRK TARİHİNİ BATI’NIN BİZE DAYATTIĞI PLANLARDAN ARINDIRARAK LAYIK OLDUĞU YERE TAŞIMAK HEPİMİZİN GÖREVİ OLMALIDIR
Sevgili Okurlar,
Atsız Hocamızın Türk tarih tezine bir eleştiri anlamında henüz 26 yaşında kaleme aldığı bu satırlar, Zeki Veli Toğan’ın tesiriyle kaleme alındığı bellidir. Çünkü burada ki tüm iddialar Zeki Velidi Toğan’ın Büyük Önder Atatürk’ün Türk tarihinin milli şuurla yeniden ayağa kalkışı olan ve gün geçtikçe Türk tarihinin en bilimsel biçimde değerlendirildiği Türk Tarih tezine karşı bir hamle şeklindedir.
Bugün gençlik arasında süregelen birtakım tartışmaların daha net görülmesi ve bu tartışmaların artık ortadan kaldırılması bakımından 4 Mayıs 5 Mayıs ve bu gün paylaştığımız yazılarımızla bundan sonraki tamamlayıcı nitelik taşıyacağını düşündüğümüz 4-5 paylaşımımızın dikkatle okunmasının faydalı olacağına inanıyorum. Yukarıda görüldüğü gibi Atsız Hocamızın makalesini aynen aktardım. Şimdi bu makalede yer alan değerlendirmeleri kısaca irdeleyelim.
1-Bir önceki paylaşımımız da ayrıntılarıyla anlattığımız gibi, Türkleri Anadolu’dan çıkarmak isteyen Batı 1875 yılından itibaren –Şark Meselesi kapsamında-siyaset ile tarihi birleştiriyor ikinci, üçüncü beşinci kalitedeki politikacılar ve sözde bilim adamları tarafından «Türklerin sarı ırka — Moğol Irkına — mensup oldukları, bu ikinci sınıf insanların kabiliyetsiz olduklarını, anlayışsız, uyumsuz, tehlikeli olduklarını, hiçbir medeni eserlerinin bulunmadığını, kendilerini düzenleyecek ve yenileyecek kapasitelerinin olmadığını, siyasi karışıklıklarla Avrupa’nın huzurunu kaçındıkları, Türklerin bulunduğu yerlerin kendilerine ait olmadığı, bu topraklarda, İngilizlerin, Fransızların, İtalyanların hatta daha sonraları Almanların ve Yunanlıların, Ermenilerin, Gürcülerin, Kürtlerin, Arapların hakları olduğu, Türklerin Avrupa’dan ve Anadolu’dan kovulmalarının hatta yeryüzünden kaldırılmalarının gerektiğini» öne sürülüyordu. Hatta kısa bir süre sonra Başbakan olacak Gladstone, 1876 da basın mensuplarının önünde şu kin taşan sözleri sarf etmiştir: «Türklerin, dünya yüzünden kötülüklerini kaldırmanın bir tek yolu vardır, o da kendi vücutlarını dünya yüzünden kaldırmak!»
Kısaca söylemek gerekirse «Türk Moğol ırk birlikteliği» tezi Batı’nın Türkleri küçümsemek hatta Anadolu’dan çıkarmak için ürettikleri bir yalandır. Bir sonraki yazımızdan Başlayarak Batı’nın bu yöndeki iddialarının menşeini sebeplerini ve gerçeklerin neler olduğunu ayrıntılarıyla anlatacağız.
2- Nihal Atsız’ın bu makalesini kaleme aldığı yıllarda Atatürk ve birlikte çalıştığı tarihçilerin iddia ettikleri husus «Türklerle Avrupalıların aynı ırk oldukları» değil » Aryan-Ari (Arı) ırkın Avrupalılar değil Türkler olduğu, Avrupa’dan bir ırkın Asya’ya göç ederek medenileştiremediği, tam tersine Türklerin on bin yıl öncesinden bu güne kadar Avrupa’ya yaptıkları göçlerle Avrupa ırkını güzelleştirdikleri ve Avrupa ırkını Medenileştirdikleri» şeklindedir.
3- Avrupalıların, Eskiçağın M.Ö. iki binli yıllardan başlayarak daha eskiye doğru «Hint Avrupalı» — «Ari» -«Aryan» adı altında bir ırkın yaşadığı, bu ırkın Avrupalıların ataları olduğuna dair masa başında üretilen teoriler haricinde halen hiç bir kanıt bulunamamıştır. Halbuki Avrupa’nın her tarafında yapılan kazılarda ve mezarlarda ortaya çıkan buluntular Türklerin On bin yıldır arkası kesilmeyecek şekilde Avrupa’ya göç ettiği ve değişik bölgelere yerleşerek bölgelerin hakim halklarını teşkil ettiği şeklindedir. Çuvaşlar Moğollar ile alakası olmayan bir ulustur. Çuvaşlar konusunu ayrıca anlatalım.
4- Göktürk hükümdar soyu (25.kuşak torun) Büyük Türk Hükümdarı Cengiz Han öncesi dünya tarihinde hiç bir medeni yönü bulunmamış, boş bulduğu Ötüken’i işgal ederek yurt sahibi olmuş, Cengiz Han’ın yüreği ve teşkilatçılığı sayesinde Cihan devleti olabilmiş yine Türk komutanlar ve askerleri sayesinde bir süre daha tarih sahnesinde kalabilmiş ancak Hükümdar soyu Cengiz Han dışında çok az Moğol’un bulunması bunlarında daha sonra Türklerin içerisinde kaybolmuş olması sebebiyle ırk olarak Türk ırkına denk bir Moğol ırkının bulunmadığı bilindiği halde, Başlarında Bir Türk Başbuğun bulunduğu, ordunun % 90’ının Türklerden oluştuğu Moğolların “yaptıkları fütuhatın da büyük medeni neticeleri olduğu» şeklinde değerlendirme yanlıştır. Ayrıca Cengiz; Türk olduğunu kendisi de bilmektedir.
Sevgili Okurlar,
Gök Türk devleti, Bilge Kağan’ın 25 Kasım 734 yılında Buyruk Çur tarafından zehirlenerek öldürülmesiyle birlikte mezara girmişti. Hanedan mensuplarından birçoğu gidip Çin İmparatoru HsüanTsung’a teslim olmuşlardı. Son Gök Türk kağanı Wu-su-mi-şi (Ozamış) 744 yılında Basmıl, Karluk ve Uygur boyları tarafından mağlup edilerek öldürülmüş, zavallı Ozamış Kağan’ın bahtsız başını mutantan bir törenle Çin’e gönderip İmparatora takdim edilmişti.

Göktürkler gibi muhteşem bir Türk Cihan devletinin tarih sahnesinden kaldırılması çok acı bir olaydır. Bunu yapanların diğer Türk devletleri olması daha acıdır. Bizi asıl üzen ise Göktürk Devleti yıkılmakla kalmamış Göktürklerin ele geçirilenleri imha edilmiştir. Bir kısmı Çine kaçarak canını kurtarmış diğer bir kısmı Oğuzlara sığınmıştır. Çin’in kalan Göktürkleri Uygurlara teslim edeceğinin anlaşılması üzerine, Oğuzlar büyük bir orduyla Çin’e giderek Bakiye Göktürk boy ve budunlarıyla birlikte kendi Yurtlarına dönmüşlerdir. Bu sebeple Oğuzların nüfusunda Göktürkler önemli yer tutmuşlardır.
Bu sebeple Türk tarihinin bir bütün olduğu, devletlerin sadece hükümdarlığın devir teslimi şeklinde gerçekleşmediği gibi bir önceki devlet tahrip edilmeden ve üyeleri katledilmeden devir ve teslimin gerçekleştiği olayın bir tek örneği vardır. Tarih boyunca sadece Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyetine geçişte böyle bir vaziyet mümkün olmuştur. Cumhuriyet kurulduğunda yaptıkları ihanetlerle ilgili cinayet işlemeyenler sürgün ve benzeri küçük cezalar verilerek bir anlamda affedilmiştir.
745’de Gök Türklerin kudretini kıran Uygurlar bu andan itibaren bütün Orta Asya’nın hâkimi olmuşlardı. Gerek menşe efsanesindeki paralel zıtlık, gerekse Mani dininin kabulüyle, Uygur hanedan ve yüksek aristokrasisinin Ötüken’in kutsiyeti ve burasının muhafazasının önemi konusunda Gök Türkler kadar hassas davranmamışlardır.
Ötüken’deki Uygur devleti ancak 840 yılına kadar varlığını sürdürebildi. 840 yılından önce kendisi de bir Türk olan Kırgız reisi A-je; “Uygurların altın çadırını alacağım ve önüne bayrağımı dikerek, atlarına geçit resmi yaptıracağım” demişti. Gerçekten Kırgızlar, 840 yılında Uygur devletine son vermişler, Uygurlar korku ve panik ile sağa-sola dağılmışlardı. Uygurlar, Tarihi Türk yurdu Ötüken’i ellerinde tutamayarak, buraların yabancı kavimlerin eline geçmesine sebep oldular ve Türk tarihinin seyrini değiştirdiler. Kırgızların 840 etrafında Ordu-Balığ’ı alma¬sının ardından, Uygurlar güneye doğru, evvelden de yayılmış oldukları Türkistan ve Kansu bölgelerine göç ettiler.
Eğer Kırgızlar, Uygurları yenerek bu günkü yerleştikleri Doğu Türkistan’a gitmelerine sebep olmasalar, Uygurlardan boşalan Ötüken’i bir süre sonra terk ederek daha Kuzey’e çekilmeseler, Türklerin yaşadığı Ötüken’e 1500-2000 Km mesafede daha kuzeyde hayvancılık yaparak yaşayan Moğollar boş buldukları Ötüken’e yerleşmeyeceklerdi. Cengiz Han aynı zamanda Ötüken beğ’i olduğu ve annesi dahil Türk soyunu muhafaza ettiği için atalarının genetik özelliklerini taşıması ve hareket noktasında saygın bir konumda bulunması sebebiyle kısa sürede büyük bir teşkilatlanmayı başarması mümkün olmuştur.
Harekete geçtiği yerde etrafında Moğollar vardır. Oda bu durumu muhafaza etmekte yarar görmüştür. Eğer önce Uygurlar sonra Çin’den Doğu Avrupa’ya Hindistan’dan İran, Irak ve Suriye içlerine kadar geniş bir Coğrafya da Moğolların adı sanı bile olmayacaktı. Kaldı ki Timur Türk’tür. Ne kendisinin ne de oğulları ve torunlarının Moğolluk ile hiç bir ilgi ve alakası bulunmamaktadır.
5- Sevgili Okurlar,
Nihal Atsız’ın «Hititlerin abideleri okunmuş ve bunların Türk değil, Aryani oldukları anlaşılmıştır» şeklindeki değerlendirmesi yanlıştır. Atsız Hocamızın bu değerlendirmesinin tesirinde kalan Milliyetçiler on beş bin yıldır kök saldığımız Anadolu tarihimizin en fazla 1600 yıllık bir mazisi olduğunu veya Malazgirt ile başladığını kitaplarında yazmışlar veya konferanslarında köşe yazılarında dile getirmişler, bunun neticesinde Anadolu’daki Türk tarihini reddi miras eden bir nesil ortaya çıkmıştır.
Hâlbuki bundan sonraki ciltlerimizde tüm ayrıntıları ile paylaşacağımız gibi Hurriler, Urartular ve Hititlerin Atası Hattiler Türk kavimleridir. Sümerler, Kassit’ler, Guti’ler, Med’ler, Türk’tür. Asurlar, Türklere ait şehir devletlerin içerisine kısmi Sami unsurların karışması ile meydana gelmiş büyük Türk Kavimleridir.
Bu Kavimlerin Türklüğünü ayrı ayrı konu başlığı altında paylaşacağız. Böylece tarihimizi kendilerine mal etme veya etkisizleştirmeye çalışan Batılı bilim adamlarının yalanlarını yerle bir edeceğiz. Türklerin Anadolu ve çevresinde kendimize ait bilineni en az 15.000 yıllık tarihimizi, -Batı’nın masa başında ürettiği Hint Avrupa (Aryan) ırk iddialarını gerçekmiş gibi kabul ederek- başkalarına mal etmemiz bizi Batı’nın komplolarının sözcüsü olmaktan öte götürmeyecektir.
Nitekim Zeki Velidi Togan’ın misyonu bu olmuş O dönemlerde 26 yaşında ateşli bir genç olan Nihal Atsız, kanaatimizce Zeki Velidi’nin tesirinde kalarak Türk tarihini böyle yanlış bir bakış açısıyla değerlendirmiştir. Nihal Atsız gibi fili çöktürecek kadar güçlü kaleme sahip, Türklüğünün şuurunda dev bir şahsiyet eğer Zeki Velidi nedeniyle üniversiteden ayrılmasa ve Atatürk’ün çevresine intisap edebilseydi ölümsüz dev eseri «Bozkurtlar»ın yanında Türk tarihinin 15.000 yıl öncesini anlatan dev eserlerini okuyan bir nesil olurduk. Bizim neslin ve bizden sonraki nesilde bahsettiğimiz bu Türk kavim devletleri tarihini aynı titizlikle anlatacakları, koruyacakları, Türk tarihine ait bu muazzam dönemleri titizlikle aydınlatacakları aşikardı.
6— İleriki ciltlerimizde daha ayrıntılı anlatacağımız gibi. «Bizler sadece Altay Turan ırkından türeyen ve sonra onun ayrıldığı şubelerden birini teşkil eden bir kol» değiliz. Türkler, M.Ö.15.000’lerde buzul çağdan diğer topluluklardan ortalama 2-3 bin yıl önce çıkan daha o tarihlerde önce tüm Asya’ya daha sonra Anadolu’ya, Anadolu’dan Asya’ya göçlerin olduğu büyük bir coğrafya da yaşamış bir ırktır. Bizler En yıkın kavim-devlet olarak Anadolu’ya inen izleri takip ettiğimiz de, Hun, Avrupa Hanları, Göktürk, Kıpçak, Peçenek, Oğuz soyundan geliyoruz. Ancak Hunlardan önce İskitler ve Hiung-Nu’lar vardır. Ve birlikte Hunları meydana getirmişlerdir. Saka’lar Massagetler, Kimmerler, Sarmatlar, Etrüksler, diye geriye giderken Med’ler, Hattiler, Hititler ve Diğer Anadolu ve Mezopotamya Kavimleri ortaya çıkmaktadır. Öncesi, daha öncesi derken emsalsiz bir tarih ortaya çıkmaktadır.
Bu yönüyle bakarsak Türk soyunu ve Türk kültürünü temsil eden her kavim bizim atamızdır. Bu kavimlerin, Kavim Devletlerin veya Devletlerin atlarının veya kendilerinin ayaklarını bastığı her toprak bizim için kutsal vatan toprağımızdır. Bizim babalarımız, dedelerimiz bizler için ne kadar önemliyse onların meydana getirdiği her faaliyet bizim için ne kadar değerliyse, Tarihimizi aydınlatan tüm kavimlerin Kavim Devletlerin ve devletlerin yaptığı her faaliyet bizim için o kadar değerli olmalı hatta kutsal değerlerimizi teşkil etmelidir.
TÜM IRKLAR GÜZELDİR, BAKIŞIMIZ OBJEKTİFTİR
Sevgili Okurlarım,
Şüphesiz Moğollar da, Çinlilerde veya Uzak doğu ülke insanları da fiziken güzel insanlardır. Hiç bir millete veya topluluğa karşı husumetimiz, kötü gözle bakmamız söz konusu bile olamaz.
Hatta Cengiz’in ölümünden bir asır geçmeden Moğolların devlet kurduğu toprakların içerisindeki Türk komutanlar eliyle idare eder hale gelmesi az sayıdaki Moğol unsurların Türkleşmesi sebebiyle Moğollara sempati ile bakarız. Ancak bu etkileşimin Türk soyuna etkisi %1 nispetinde bile değildir. Bu oranın ileride “melezlik nazariyesi”nde izah edeceğimiz gibi Türk ırkına etkisi söz konusu olmadığı görülecektir.
Kaldı ki aynı (ihtilat) Evlilik yoluyla karışma Moğolistan’a tekrar göç eden nüfus üzerinde de söz konusu olup Moğolistan’ın nüfusunun çok az 3 Milyon civarında olması sebebiyle etkisi onlarda çok daha fazladır. Bu sebeple bu gün daha medeni bir toplum haline gelen Moğollar, Türkleri çok severler. Bizde onları severiz. Yakın dönemde Türklerle neredeyse yarı yarıya karıştıkları için ırkları da güzelleşmiştir. Ancak Müşterek bir tarihimiz yoktur. Tarihteki Türkler ile Moğolları aynı terazi de değişik kefelere koymak mümkün değildir. Birisi gramları bile gösteremezken diğeri kiloları gösterecektir
Ancak geçmiş tarihlerindeki nüfusları bu güne çevrildiğinde en az 1,5-2 Milyar nüfusa sahip olması gereken bir Türk Milletinin 3 Milyon Moğol topluluğu ile aynı tarihmiş gibi gösterilmesi müşterek bir tarihten geldiklerinin söylenmesi tarih ile uğraşanların ciddiyetle düşünmesi gereken konulardır.
Moğolların gerçek tarihlerini, yurtlarını, yaşamlarını, Türk Moğol tezininin nasıl üretildiğini bir sonraki yazımızda ayrıntılarıyla anlatacağız.
Bizim burada ki birinci tepkimiz Moğollara değil, Batı’nın “Şark Meselesi”/»Doğu Sorunu» adını verdiği, «Türk varlığını ortadan kaldırmak» şeklinde siyasi literatüre soktukları Türkleri karalamak, Türk ırkının, Türk Medeniyetinin binlerce yıllık tarihini başkalarına mal ederek, Tarihimizi ters yüz ederek Türk milletine saldıranlara karşıdır.
Atsız Hocam gibi Türk adını Türkçülüğü zirveye çıkarmış bir büyüğümüzü eleştirmek haddimiz değildir. Ancak onun Zeki Velidi Togan tesirinde kalarak çok genç yaşta kaleme aldığı bu yazı bu gün gençlerimiz tarafından yanlış değerlendirilmekte ileriki yazılarımızda paylaşacağımız gibi Sarı Saçlı mavi gözlü Türklerin yerine, Moğol tipli Türkler ile övündüğümüz paylaşımlar yapılmaktadır
MOĞOL TİPLİ RESİMLER YERİNE TÜRK RESİMLERİ İLE ÖVÜNELİM
Türkçülerin ne kadar yanlış ve Türkçülüğe aykırı propagandaların tesirinde kaldıklarını muhtemelen troller tarafından yayılan paylaşımların etkisinde kaldıklarını üzülerek izlemekteyiz.
Moğollarla veya Moğol tipli tarihte olmamış tipe sahip figür veya resimlerle övünmek yanlıştır. Yörükler Türklerin ihtilata yani karışıma uğramamış halidir. Osmanlı döneminde 400 yıl boyunca Balkanlara gönderilen Yörükler kendilerini bozulmadan muhafaza ederek gere gelmişlerdir. Türk tipi ile ilgili paylaşımımız da anlatacağımız ve resimlerde gördüğünüz gibi evlatlarımız sarışın mavi yeşil gözlüdür. Sarışın veya açık renk gözlü olmayanlarımız bile Beyaz ırkın güzel örnekleridir.
Değerli arkadaşlarım,
Geçen yazımızda ele aldığımız ancak yazımızın uzunluğu sebebiyle arkadaşlarımızın tekrar değinmemizi istedikleri konuyla ilgili hem soruları cevaplayalım hemde kısaca özet geçelim.
“Atam Hülagu Han Kuteybe’nin yaptığı katliamın intikamını Bağdat’ı yakıp yıkarak aldı” deniliyor.
Hülagu Han ne yapmıştır ona bir bakalım.
Anadolu’da Türkçülüğün ve Türk Ahi sisteminin kurucusu Ahi Evren’in öldürülmesi için Kırşehir’i yerle bir ederek tüm Kırşehir halkını kılıçtan geçirten aynı şekilde Türk birliğini savunanların yer aldığı tüm şehir ve kasabaları yerle bir eden Annesi “Sorgotani Beki” ve karısı “Dokuz Hatun”, “Nasturi Hıristiyan” olan bu sebeple Ağabeyi Mengü Hanın da etkisiyle hareket ederek sürekli Türk katliamı yapan ve yaptıran Hülagu’dur.
Hülagu Han döneminde Anadolu’da Ahi Evren” dahil yüz bin civarında Türk katledilmiştir. Türkler Marmara denizi etrafına kadar giderek canını zor kurtarmıştır.
Hülagu Han, Türk Memlük Devletine saldırmış ancak ortadan kaldırmayı başaramamıştır. Bununla yetinmemiş Başında ki Berke Han dahil Türkleşmiş, Ordunun ve devletin yönetimi Kıpçak Türk’ü Nogay’ın elinde bulunan Altınordu devletine saldırmış ancak yenilmiştir.
Eğer Nogay, Saru Saltık ile iş birliğine giderek on binlerce Türk’ü koruması altına almasa ve Bizans kenarında yerleşmelerini sağlamasaydı Osmanlı devletini kurmak bile mümkün olmayacaktı.
Sevgili Okurlar,
Kuteybe 705-715 yılları arasında 10 yıl boyunca -Horasan ve Türkistan’da – yüz binlerce Türk’ü Katletti.

Hülagu ise 1258 yılında Bağdat’ı yaktı yıktı. Katledilen 100.000 kişinin en az 30.000’i Türk’tür. Çünkü O yıllarda Abbasi Ordusu tamamıyla Türklerden oluşmaktadır Üst seviyede ki memuriyetler ve ticaret genellikle Türklerdedir.
Kuteybe ile Hülagu arasında 543 yıl bulunmaktadır. 50 yıla yakın bir süredir Tarihle iç içe yaşayan bir arkadaşınız olarak Hülagu’nun Ağabeyi Mengü Han’dan aldığı talimat üzerine yaptığı bu katliam ve Bağdat’a taşınmış Türk bilim adamlarının yazdığı eserleri yakması ile ilgili olarak Kuteybe’yi hatırladığını bile sanmıyorum.
Buradaki arkadaşlarımızın tamamına yakını Türk tarihine karşı duyarlılığı olan kimseler. Bir Arkadaşımızın 2.Murat Dönemi ile ilgili bir sorusu oldu bu vesileyle Türk kültürüne, Türk hizmet etmiş ender padişahlarımızdan 2 Murat’ı anlatırken, Türklüğünün şuurunda bir Padişah olan 2 Murat’ın Fatih Sultan Mehmet ve Çandarlı Halil Paşa ile olan ilişkileriyle birlikte devşirme paşalar tarafından nasıl zehirlenip katlediğini de anlatacağız.
O’nun katledilmesi akabinde Türk beyliklerine yönelik saldırılar sırasında devşirmeler tarafından yapılacak Türk katliamları sebebiyle bizim için acı bir tarihin başlangıcıdır. Bu gün elimizin altında kütüphaneler, İnternet ve diğer bir çok imkan olmasına rağmen 569 yıl önce geçmiş bu olayı hatırlıyor muyuz?
Sevgili Okurlar,
Çin’den Bizans’a oradan Avrupa içlerine kadar kadar oluşturulan ticaret hattı üzerinde kurulan Ticaret ve üretim merkezlerinde(o günkü fabrikalarda) o günkü yaşamın gerektirdiği her türlü silah, zırh, araç gereç ev aletleri giysiler, ipekli giysiler, süs ve takılar hülasa yaşamın gerektirdiği her türlü üretimi en mükemmel şekliyle yapan ve modern bir yaşamın içerisinde bulunan Türkler, çölden gelen, modern yaşamdan haberleri bile olmayan , ganimet dışında hiçbir düşünceleri bulunmayan Araplar tarafından katledildi ellerindeki tüm ziynet ve altınlar Emevi sarayına taşınarak Emevi Saltanatının refah ve zenginliğinde harcanıldı. Bu katliamlar Kaşgar’a Çin sınırına kadar sürdü tarihimizin her sayfası bizim için önemlidir. Yaşanılan olaylar bizim için büyük acıdır. (İlk el 5 İslam tarihi kaynağından istifade ile bu tarihin bilinmeyenlerini de anlatacağız.) Ancak Kuteybe ile Hülagu arasında bir bağ oluşturmak olsa olsa trollük olur!
Sevgili Okurlarım,
Kuteybe’nin yüz binlerce Türk katlederek yaptığı zulmün intikamını Türkler 18 yıl sonra Araplara aynı kırımı yaparak almışlardır. Türklerin zorla Müslüman olduğu da bir masaldır. Göktürkler, Çin, Kırgız ve Karluklar ile aynı süreçte devam eden savaşları sebebiyle bölgeyle ilgilenememişler, Türkler ise bölgede güçlenen Türgiş (Türkeş) hükümdarı Sulu Han’ın etrafında toplanmışlar ve Arapları bölgeden kovmuşlardır. Türklerin intikamı bununla da bitmemiş 750 yılında Emevi devletini yıkarak Abbasileri başa getirmişler, Abbasi Devletinde Askeri yönetim başta tüm yönetim kademelerini ele geçirerek İntikamlarını bir defa daha almışlardır. 1050 yılında Tuğrul Bey kendi adına hutbe okutarak Halifeyi memuru pozisyonuna düşürmüş, tüm Arap âlemini zaten kendine metbu kılmıştır. Selçuklulardan sonra Büyük Türk komutan ve Devlet adamı Selahaddin Eyyubi, Eyyubiler devletini kurmuş, Daha sonra Büyük Türk Devletlerinden Memluklular bölgede hakım olmuşlardır. Zaten Arap âlemini 500 yıldır Türkler yönetmektedir. Moğol Hülagu kimden neyin intikamını alacaktır?
Türk Milletinin bu kadar zarar gördüğü Hülagü Han’ın bir kurtarıcı gibi öne çıkarılması, gerçeklerle alakasız paylaşımlar yapılması bizi derinden üzmektedir.
Türk Tarih tezine karşı çıkmak, Atatürk’ün büyük fedakârlıklarla mücadelesini yaptığı «Türkçü tarih anlayışımıza» karşı çıkmaktır. Bir yandan Batının Türk ırkına garazkâr bir kinle yüzyıllarca masa başında uydurduğu Hint Avrupa ve Türk ırkını kötülemek için uydurdukları Türk Moğol Irk Birlikteliği Teorilerini sanki gerçekmiş gibi dillendirilmek bu sebeplerle pek mahsurlu olmuştur.
Türk ırkına ve Türk tarihine iftiralarda bulunanların tek amacı Türk Irkının güzelliğine ve Türk tarihine duyulan haset ve Türkleri tarihten silmek, Tarihin sahnesinden ilelebet ortadan kaldırmaktır.
Bu günkü Moğolistan binlerce yıllık Türk yurdudur. Bu gün Hac farizasının yerine getirildiği mekânlar Müslümanlar için neyse Türkler için de Ötüken öyleydi. Eğer Milli değerlerimize sahip çıkarak yeniden Tarihteki şanlı yerimize gelmeyi istiyorsak bu günde tüm eserlerimize ve kutsal mekânlarımızı iyi bilmeli gerektiğinde sahip çıkmalıyız.
Değerli Arkadaşlarım,
Türkçüler ve Atatürkçüler aydın insanlardır. Bizler de hamaset olmaz olmamalıdır. Tarih bilinmeden tarihimizi reddi miras yapacak paylaşımlara itibar edilmeyeceği gibi böyle paylaşımları yapanlara nazik bir üslupla doğrusunun anlatılmasının faydalı olacağı kanaatindeyim.
Türk’ün töresi doğrunun etrafında toplanmayı gerekli kılar. Tüm değerli arkadaşlarımızın birbirine karşı saygı ve sevgi ile davranmalarını, Türkçü, Atatürkçü, Ülkücü, devrimci ayrımını bırakarak Atatürk bayrağının altında toplanmaları gereklidir. Tüm vatanseverler “Vatan için El Ele vermelidir” Ülkemizin kurtuluşu işte buradan başlayacaktır.
Yarın ki paylaşımımız da Türk Tarihçilerinin bu ve benzeri konudaki yanılgılarını ve Türk Moğol tarihinin nasıl uydurulduğunu kaynaklarıyla anlatacağız.
Hayırlı güzel bir gece ve gün geçirmeniz dileğiyle Sevgiler, Saygılar, Selamlar.
11.05.2020 Saat 03.30
