TÜRKİYE BİR AN ÖNCE BÖLGENİ TEMİZLEMELİDİR!

MOSKOVA’DA SAĞLANAN MUTABAKAT, ABD’NİN (ULUSLAR ARASI KRİZ GURUBUNUN) 29 ŞUBATTA İSTEDİĞİ “TERÖR ÖRGÜTÜ HTŞ’YE (HEYET-İ TAHRİRU’Ş-ŞAM’A) DOKUNULMASIN M4 KARA YOLUNDA GÜVENLİ KORİDOR TESİS EDİLSİN” ŞEKLİNDEKİ ÖNERİSİYLE UYUMLUDUR. BURADAN “RUSYA ABD ARASINDA GİZLİ BİR ANLAŞMA MI VARDIR?” SORUSU ORTAYA ÇIKIYOR.


TÜRKİYE BİR AN ÖNCE HŞT VE TÜREVLERİ İLE YOLLARINI AYIRMALI DIŞ POLİTİKA DA YÜRÜTECEĞİ AKILCI FAALİYETLERLE BÖLGEDEN TEMİZLEMELİDİR!

1937 yılında Akdeniz’de bazı ticaret gemileri kimliği belirsiz denizaltılarca torpillenerek batırılmaktaydı ve ayrıca deniz ulaşım güvenliği de tehlikeye girmişti. Atatürk’ün Florya’da bulunduğu, İsmet Paşanın da ailesiyle İzmir’e gittiği günlerde, Akdeniz’in emniyetini müştereken sağlamak maksadıyla İsviçre’nin Nyon kentinde 10 Eylül 1937’de uluslararası bir Akdeniz Güvenliği Konferansı toplanmıştı.


Konferansta Türkiye’yi Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras temsil etmekteydi. Türkiye, İngiltere, Fransa, Sovyetler Birliği, Romanya, Bulgaristan, Yugoslavya, Yunanistan ve Mısır devletleri murahhasları uzun müzakerelerden sonra, anlaşmaya varıp Akdeniz sulh cephesi teşkil edeceğine kanaat getirilen bir pakt imzalamışlardı.


Fakat, murahhasımız olan Hariciye Vekili Tevfik Rüştü Aras’ın Hükümet Reisi Başvekil İsmet Paşa dan aldığı talimat ve direktiflerle imzalamış olduğu bu pakt, tasdik edilmek üzere Atatürk’ün önüne geldi.


Atatürk anlaşma metninin memleket menfaatlerine uymayan bir durum arz ettiğini görerek, İsmet Paşa’yı önce ikaz etti. İsmet Paşa’nın ısrarı üzerine Ankara’ya gitti dönüşte onun ani bir hareketle kolundan çekerek trene bindirdi. Çok işim var paşam beni bağışlayın ben gelemem” şeklindeki itirazları üzerine “görüşmemiz gereken çok önemli konular var” diyerek yanına oturttu. “Batıyla gereksiz ve bağlayıcı ilişkilere girmenin mahsurlarını anlattı. Ve “Artık Artık sizinle çalışamayacağım.” Dedi.
İnönü, iki eliyle yüzünü kapadı. Atatürk: “Dinlenmelisiniz” dedi.
Sonra, Umumi Katibi Soyak’ı çağırdı:


“İsmet Paşa biraz yorgun. İki ay dinlenecek ve yerine bir vekil bırakacaktır.”


Atatürk İsmet İnönü’ye dönerek “Çok yoruldunuz yerinize ikimi münasip görürsünüz” dedi.


İnönü “Kimi münasip görürseniz Paşam” diyebildi.


Atatürk“Ben Celal Beyi düşünüyorum.”-dedi.


İsmet İnönü “Münasiptir efendim.”- dedi.


İnönü ayrılıp kompartımanına gittikten sonra Atatürk Soyak’a: “Şimdi git, arkadaşlarına söyle. Bizde adettir, biri makamından ayrıldı mı, etrafındakiler ondan yüz çevirir. Dikkatlerini çekiyorum: İsmet İnönü’ye eskisinden fazla saygı gösterecekler!” Emrini verir.


Ertesi sabah tren Haydarpaşa garına girdiği zaman, gar, meraklılar ve karşılayıcılarla dolu idi. Atatürk’ün manevi kızı Afet Hanım da karşılayıcılar arasında idi. Atatürk’ün elini öptükten sonra İsmet Paşa’ya döndü: “Sarayda odanızı hazırlattım, Paşam..”-dedi.


Fakat İsmet Paşa, bu söze bir karşılık vermeden Atatürk konuştu:
“Paşa evinde istirahat edecektir.”


Haydarpaşa’dan motorla Dolmabahçe’ye geçildi. Atatürk ve arkadaşları rıhtımda motordan indiler. İsmet Paşa tek başına, aynı motorla Heybeliada’daki evine doğru yollandı.


Büyük Önder bu hadiseyi yakınlarına anlatırken “Eğer Mecliste içtima halinde bulunsaydım meseleyi orada açıkça ve kendisi için çok ağır bir şekilde halledecektim” diyerek tepkisini çok ağır bir şekilde dile getirmiştir.

20 Eylül’de tekrar İstanbul’a dönen Atatürk aynı gün Tarih sergisinin açılışını yapmış, Türk Tarih Kurultayına katılmış, ertesi gün Anadolu Ajansı İsmet Paşa’nın bir buçuk ay istirahat aldığı ve yerine Celal Bayar’ın tayin edildiğini açıklamıştır.

Atatürk Tam Bağımsızlığımıza ufak bir gölge dahi düşmesine tahammül göstermeyerek 20 yıllık silah ve çalışma arkadaşı Başvekil İsmet İnönü’yü iki günde yönetim dışı bırakmaktan bir an bile tereddüt etmemiştir.

Atatürk’ün ebediyete intikalinden sonra Ulusal Tam Bağımsızlıkçı (İstiklal-i Tam) politikalara son vererek Karşı Devrimi başlatan İsmet İnönü’nün 1962 yılında Kıbrıs bunalımı sırasında söylediği, itiraf niteliğinde sözleri bu günkü yaşanılan durumu daha iyi anlamamız bakımından çok önemlidir:

İsmet İnönü : «Böyledir bu işler. Peygamber edasıyla size dünyaları vaadederler. İmzayı attınız mı ertesi gün gelmişlerdir. Personeli gelmiştir, teçhizatı gelmiştir, üsleri gelmiştir.»


İsmet İnönü : » Geldiler mi bir daha gitmezler.. Sonra sökebilirsen sök. Gitmezler. Ancak bu sorunun üzerine vakit geçirmeden eğilmek gerek. Yoksa ne bağımsız dış politika, ne bağımsız iç politika güdemezsiniz. Havanda su döversiniz. Fakat sanmayınız ki bu kolay bir iştir. Denediğinizde başınıza neler geleceğini kestiremem”-diyordu.

Değerli Arkadaşlarım,
Tarihi gerçek dışı Tv dizisi sanan, hamaseti vatan sevgisi belleyen Osmanlıcılar — Stratejik Bataklık Mucidi Davutoğlu’nun nidaları ve ABD ile işbirliği içerisinde ÖSO ile Suriye’ye girilmesini savunurlarken “Osmanlı” olmak hayali yaşıyorlardı!

Onlar ABD’nin ipiyle indikleri kuyuda bu gün HŞT’ye kadar evrilen muhalif cihatçılarla birlikte hareket ederken “Yapmayın, etmeyin yüzmilyarlarca dolar paramız 15-20 yıllık tüm gelişme kabiliyetimizi, Mehmetçiklerimizi ve sınır güvenliğimizi kaybetmemize sebep olursunuz. Allah rızası için yapmayın!”diyorduk!

Devamla “Bu gün ABD ile yürür karşınızda Rusya’yı bulursunuz. Yarın Rusya ile birlikte hareket etmeye kalkarsınız. Hüsrana uğrarsınız. Her ikisi de bize büyük zarar verir. ABD, Rusya, AB ile birlikte hareket etmek yılanla çuvala girmekten farksızdır. Bu batağa girdiniz mi çıkamazsınız. Türkiye sınırında PKK devleti kurmak istiyorlar. Bu oyuna gelmeyiniz” diyorduk.

O zamanlar günde 16 saat sürekli twitterde yazıyorduk. Bize “Hocam biz Turan’a gidiyoruz” diyen AKP’nin kuyruğuna takılmış ülkücüler dahi vardı. Bende bir akşam gerildim “ Turan yanlış tarafta. Siz Turan’a değil Cehennemin dibine gidiyorsunuz. Ülkemizi cehenneme çevirecek bir oyunda figüran oluyorsunuz. Yapmayın!”demiştim.

Değerli Arkadaşlarım,
Keşke biz haksız çıksaydık ta yüzlerce Mehmetçiğimiz şehit olmasaydı. Bizim o gün gördüğümüzü muhakkak bu gün olayların buralara gelmesine sebep olanlarda görüyorlardı. Bu gün veya yarın “yanıldık” “aldatıldık” demek şehitlerimizi geri getirmiyor!

Hava savunması bulunmadığı bir durumda askerlerimiz Rusya tarafından acımasız ve kalleşçe şehit edilirken Hatay valisi 33 şehidimizin olduğunu açıkladı. Hükümet 6 saat toplantı yapmış ve sınırları açmak suretiyle karşılaşılan bu vahim durum ile ilgili dikkatleri sınır kapılarına çekmiştir.

Türkiye nasıl ve ne bakımdan girdiği belli olmayan milyonlarca Afgan, Pakistanlı, Suriyeli Somalili, Bangaldeşli Mısırlı Irak İran ve diğer Afrikalı göçmenlere isteyen gitsin diye kapıları açıvermiş ancak Yunan resmi makamlarının açıklamalarına göre çıkmaya çalışanların %64’ü Afgan %19’u Pakistanlı sadece %4’ü Suriyelidir.

Görüldüğü gibi Suriyeliler yerinden ve hayatından memnun ki Türkiye’den ayrılmak istememektedir. Türkiye’nin demografik yapısının bozulması için ülkemiz milyonlarca mülteci ile doldurulmuş, bir sürü hırsızlık yolsuzluk ve soysuzluğun sürdüğü bir ortamda bu mültecilere 80 milyar dolar harcanarak Türk insanı iyice işsizliğe yokluğa ve yoksulluğa itilmiştir.

Sevgili Okurlar,
Türkiye tarafından “Rejim” denilen Moskova mutabakatında “Suriye Arap Cumhuriyeti” olarak geçen Suriye Devletine karşı savaşan bu HTŞ denilen örgüt ve türevleri bu güne kadar İdlip’de var olabildiyse Türkiye’nin Soçi mutabakatına uymaması veya mutabakat şartlarının uygulamasının zor olması sayesindedir.

Nitekim 19.09.2018 tarihli Soçi mutabakatı ile 5 Mart 2020 günü Moskova’da tartışılanlarla fazlaca bir farkı olmadığı görülecektir.

Uygulanma özelliği olmadığı için bugün aynı noktaya dönülmüştür.
Bazı kalemler “Türkiye Neden Soçi Mutabakatına uymamakta ısrar etti? Türkiye savaşa zemin hazırladı ” diyor. Hâlbuki İdlip’te ABD destekli Altmış bine yakın İslamcı terörist olduğu söyleniyor. “Bir yandan Hizbullah, İran, Suriye ve Rusya saldırırken Türkiye, bu İslamcı teröristlerle nasıl mücadele edecektir. Nasıl bu teröristlerin içerisinden mülayim olanları ayıracaktır. Çıkacak bir savaşta ne yapacaktır?” Bu düşünülmüyor.

Sevgili Okurlar,
Suriye’de devlet otoritesinin aşınması üzerine ABD’nin kurduğu ve finanse ettiği DEAŞ El Kaide gibi örgütler güçlenmiş, El Kaide’den Nusra cephesine dönüşen yapı İdlip Merkezde etkin bir güç halini almıştır.
Nusra Cephesi daha sonra evrimleşerek HTŞ — Heyet-i Tahriru’ş -Şam’a- dönüşmüştür. İdlipte Soçi mutabakatının bozulmasının veya Rusların Türkleri Şehit etmesinin baş sebebi olduğu açıklanan ABD destekli bu örgüt Moskova mutabakatında neden korunmuş Rusya buna ses çıkarmamıştır?

Görüldüğü kadarıyla Kobani’de (Ayn-ül Arap da) Türkiye’ye oynanan oyun burada tekrar sahneye konulmaktadır. ABD piyonu İŞİD çekilecek diye törenle PKK Türkiye üzerinden Kobani’ye yerleştirilmiş ve arkasından on binlerce TIR silah desteği gelmişti.

Şimdi de hemen güneyimize bu gün 60.000 yarın 100.000 civarında İslamcı Terörist yerleşiyor.

ABD tarafından terör listesinden çıkarılacağı belli olan bu teröristlerin bir kısmının mülteci kılığında ülkemize girdiği anlaşılıyor. Kalanların girebileceği de ihtimal
dahilindedir!

Sevgili Okurlar,
HŞT veya türevleri veya yarın başka bir adla Hatay’ın yanıbaşında yer alacak teröristlerin Türkiye’ye mülteci kılığında girmesi büyük bir tehlike oluşturacağı gibi güneyimizde patlamaya hazır bir bomba gibi durması da Türkiye Cumhuriyeti’nin istikrarı bakımından ciddi bir tehlike arzedecektir.


Türkiye ani bir kararla sınırları açarak “giden gitsin” gibi tartışmaya çok açık politikalar yerine, ayağı yere basan çok ciddi politikalar oluşturarak Bölge ülkeleri ile birlikte HŞT ve türevleri ile ilgili terörist sorununu — geldikleri ülkelere dönmelerini sağlayarak- çözmelidir. Bunun yanında sınıra yığılmış milyonlarca göçmenin Suriye de yerleştirilmesini sağlamalıdır.


Türkiye mutabakat metninde «Suriye Arap Cumhuriyeti» denilerek Suriye’nin «millî üniter» devlet yapısına vurgu yapmıştır. Böylece BOP’un «federalizm» planını kabul etmediğimizi ilân etmiştir. Bir adım daha ileri gidilerek HŞT ve göçmen -mülteci sorunu çözülmelidir.


Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere, Sevgiler, Saygılar, Selamlar…

TANER ÜNAL
Türkiye

07 Mart 2020 Saat 21.20

Bu xəbəri paylaşın: